31 Mart 2010 Çarşamba

Arınma Günlerim 4

Detoksta 7. Gün

Bu sabah sebze suyumu içerken, yarın normal kahvaltıya geçeceğimi düşündüm ama içimde sevinç dalgası falan olmadı. Şöyle bir yokladım da kendimi, canım da pek istemiyor. Yani o an itibariyle sofraya otursam, “ne yesem… yesem mi yemesem mi?” diye mızmızlanabilirdim bile. Sebze suyu içmekten de pek mutlu olduğum söylenemez ama şu andaki sistemin vücuduma çok iyi geldiğine inanıyorum. Bu psikolojik inancın etkisinden olsa gerek, normal beslenmeye geçişte dellenmeler yaşamayacağımı umut ediyorum :))

Dün akşam yazdığım “sabah ve gece yatarken yürüme” kararımın daha mürekkebi kurumadan fikir değiştirdim tipik terazi olarak(!) Nedenlerini de kendime şöyle sıraladım:

1. Şu anda detoks programındasın ve programı sarsacak ani, farklı bir hareket yapmamalısın. Günde 1 sefer yürüyüş yeterlidir şimdilik.

2. Gece yatmadan yapmayı düşündüğüm yürüyüş, gece işlerimin bitmemesi sebebiyle, saat 01.00’lere sarktığı için iptal edildi. Çünkü 01.00–01.45 arası yürü, sonra sabah kalk 06.30’da bir daha yürü. Saçma!

3. 2 numarada bahsi geçen sebepten dolayı, yürüyüş zamanlarını sabah ve akşam yemeğinden önce ya da sabah ve akşam yemeğinden 2 saat sonra yapmak uygundur, gece yatmadan evvel kararı kesinlikle iptaldir.

Bu akşam işlerimi erken bitirmek ve sonrasında kendime zaman ayırmak; biraz müzik dinlemek, aromatik kokular, mum ışığı ve içimdeki sessizlikle baş başa kalmak, belki masaj veya yoga… Kendimi şımartmak, biraz erken uykuya dalmak ve sabah bomba gibi uyanmak istiyorum.

30 Mart 2010 Salı

walk walk walk

not: aşağıda bahsi geçen videonun linklerinin çalışmaması sebebiyle, linkler kaldırılmış ve yazıda edit yapılmıştır...

* * *

Dün gece yatarken zaten karar vermiştim. Telefonumun alarmını kurdum erken bir saate. Saat çaldığında "'yaşasın spor saati' deyip yataktan fırladım" demek isterdim ama öyle olmadı, 2-3 kere erteledim hatta alarmı... Ama sonunda kalktım ve TV'nin başına geçip, Leslie ile 45' yürüdüm. Artık hem sabah, hem de gece yatmadan yürümeye karar verdim. Şimdilik 3 millik videolardan seçme yapacağım.


Leslie'nin, bacakları çok iyi çalıştırdığını düşündüğüm videosu "Walk At Home - Walk Slim - Fast Start - 3 Fast Miles" favorilerimden... Linkleri aşağıda:

Walk At Home - Walk Slim - Fast Start - 3 Fast Miles*

ÜZGÜNÜM! DÜN KONTROL EDİP EKLEDİĞİM LİNKLERİN BUGÜN ÇALIŞMADIĞINI GÖRDÜM :((

BU YÜZDEN, LİNKLERİ KALDIRDIM. 

AŞAĞIDA VERDİĞİM ADRESTEN, BU BAHSETTİĞİM VİDEOYA ve DAHA FAZLASINA ULAŞMANIZ MÜMKÜNDÜR...


* Linklerin hepsini bir klasöre indiriyoruz. İndirmelerin hepsi tamamlandıktan sonra, part1'e sağ tıklayıp "buraya aç" dediğimizde, tüm part'lar arka arkaya otomatik açılacak ve video hazır olacak.


* * *

Leslie Sansone ile ilgili bir kaç tane mail aldım. Sorulara aşağıdaki yazının (kaynağı burada) cevap olacağını ümit ediyorum:


"Leslie Sansone ile yürüyüş: Yürümenin faydalarını hepimiz biliyoruz yürüyüş esnasında vücudumuzda 50 nin üzerinde kas aynı anda calışıp metabolizmamız hızlanıyor kilo vermek kolaylaşıyor fakat her zaman dışarı cıkıp yürüme imkanı olmuyor mesela ben hergün yürüyemiyorum fakat evde kilometrelerce yürüyor etkisi veren bir egzersiz programı var ,sanki dışarıda yürüyormuşsunuz gibi bir etkisi var sabah kalkınca egzersizlere başlamadan önce veya yemeklerden sonra nezaman yürüyüş ihtiyacınız varsa bu egzersizi yapabilirsiniz yürüyüş programı yarım saat sürüyor ve kilometrelerce yol yürümüş kadar enerji harcatıyor metabolizma hızlandırıcı bölümler de var içinde cok eğlenceli...


yeni başlayacaklar için bütün linklerin açıklaması :

fast mile serisi: daha hızlı adımlı yürüyüş ve hızlı kilo vermeye yönelik bir seri duruma göre istenen milden başlanabilir.

ben 3 mil olanı yapıyorum her sabah vücudu baya calıştırıyor ve Leslie nin dediğine göre 1 -2 haftada sonucları görmeye başlıyormuşuz

expres seri 1 den 4 mile kadar: bu serinin farklılığı egzersizlerde resistand band denen pilates lastiği kullanılıyor olması yürüyüş sırasında üst bölge kol ve vücut kaslarını çalıştırıyorlar ben fast mile den ertesi gün expres 3 milini yapıyorum lastik olarak çarşıdan uzun ve kalın lastik aldım aynı işi görüyor kısacası bu egzersiz diğerine göre aşırı hızlı değil ama lastikli çalışıldığı için kardiyo yerine geciyor ve vucudu zorluyor

4 Really Big MiLES: oldukça tempolu ve hızlı bir yürüyüş aralarda bol bol koşuluyor kilo kaybı ve yağ yakımı için iyi bir secenek bir de videoda Leslinin kızını da görebilirsiniz oda yürüyüşleri yapıyor annesiyle:))

walk the walk 1 ve 2 mil: diğerlerine göre daha yavaş akşam saatlerinde yapılacak hafif ve etkili bir program ben bunuda akşam yatmadan yapıyorum özellikle yemeklerden sonra iyi oluyor

walk away your waistline 3 mil yürüyüş: bel ve cevresini inceltemeye yarayan bir program bele bağlanan bir tür lastik kullanılıyor ayrıca kol kasları da iyi çalışıyor.

3 mile weight loss walk: kilo kaybı için 3 millik yürüyüş hafiften başlayıp tempo hızlanıyor 2.milinde diğer yürüşçülerden mary kay hareketleri yaptırıyor en hızlı bölümü 2.mil kilo vermek isteyenler,bu yürüyüşü yapabilirler.

5 mile fat burning walk 5 mil yağ yakıcı yürüyüş: tempolu hızlı yürüyüşler ve millerin sonlarına doğru jogging(hafif koşu) yapılıyor başka bir mile gelindiğinde tempo hafifliyor,millerin sonuna doğru yine hzılanıyor. metabolizmayı hzılandırıp yağ yakmakta büyük fayda sağlayan bir yürüyüş herhangi bir ekipman kullanılmıyor.

5 mile slim down: 5 gün boyunca vücudun farklı bölgelerini çalıştıran 1 millik yürüyüşler yapılıyor her gün 1 mil yapılıyor.

5 mil advanced walk: 5 mil boyunca farklı millerde,ağırlık,bele bağlanan lastik,pilates lastiği kullanılarak yapılan tempolu ve hızlı adımlı yürüyüş.

1 mile jog: 1 mil boyunca hafif koşu yapılıyor.

Heart Healthy Walk:kalp sağlığını korumak ve kalbi güçlendirmek için yapılan düzenli hafif tempolu yürüyüş

Exercise Tv 1-2-3 mile: ilk mil hafif yürüyüş diğer millerde tempolu ve hızlı yürüyüşler var kalp sağlığının korunması da amaçlanıyor kol hareketleri fazla ayrıca dizlerin karna doğru cekildiği hareketler yoğunlukta olduğundan bacak bel ve kenarları iyi çalışıyor.

Walk off 10 Pounds: 3 millik 4-5 kg verdirmeyi amaçlayan tempolu aerobik tarzı yürüyüş

Britanny Ulrich walk Now: 2 mil tempolu ve hızlı yürüyüş burdaki videoda Leslie sansone yok onun yerine başka bir kız var. genc kız ve erkeklerin bulunduğu bir toplulukta dinamik eğlenceli yürüyüşler yapılıyor

leslie sansone shortcuts and abs: üst beden ve alt bedenin güçlenmesini sıkılaşmasını sağlayan yer hareketleri yapılıyor.

walk firm: leslie sansonun önce yürüyüş ardından resistance band denen lastikle sıkılaşma egzersizleri yaptırdığı bir program...

leslie sansone walk away your pounds abs 1-2-3 mile: bele bağlanan lastik yardımıyla kol,bel bölgelerinin güçlenmesi ve sıkılaşması sağlanıyor 1.mil hafif tempolu, 2 ve 3. mil hızlı tempolu gelişmiş yürüyüş tarzında.

Leslie Sansone Women's Walk 2 mil yürüyüş: ilk mil hafif 2. mil tempolu geçiyor sonrada tüm vücudu kapsayan güçlendirici ve sıkılaştırıcı yer hareketleri yapılıyor.süresi 1 saat.

yürüyüş yaparken dikkat edilmesi gerekenler:
"yeni başlayanlar daha önce bu tip sporları yapmamış olan arkadaşlar ,vücudu birden yormamak için 1.milden başlayıp bikaç gün yapın sonrasında 2 mile gecin zamanla milleri arttırın birden 4-5 mille yürüyülere başlamak sizi zorlayabilir cunku vücut tam adapte olamamıştıro yüzden vücudunuza yüklenmeyin, yürüyüş insanı sakatlamaz ama ısınma ve sondaki soğuma hereketlerini atlamayın yürüyüş te yapsanız sonunda mutlaka soğumalı ve kaslarınızı esnetmelisiniz ayrıca ayaklarınızın acımaması için ev için 1 çift spor ayakkabısı edinin asla cıplak ayakla yürüyüş yapmayın hem nasır olur ayaklarınız acır hemde bacak bölgesinin incelmesinden tam verim alamazsınız,ayrıca öne doğru tekme atarken ve dizleri karnınıza cekerken sırtınızı geriye yada öne kaydırmayın herzaman dik durmaya çalışın belinize asla yüklenmeyin bunları Leslie her yürüyüşte mutlaka söylüyor ama ingilizce bilmeyen arkadaşlar için hatırlatayım dedim herkese kolay gelsin..." (zarife)

Bahsi geçen videolarla ilgili geniş bilgi ve linkler burada.

29 Mart 2010 Pazartesi

Arınma Günlerim 3

Bugün 5. günüm.

Sabah sebze suyumu içerken biraz zorlandım! Derin nefes ala ala içtim. Ama hep olumlu düşünmeye çalışarak; içtiğim bu sebze suyunun içimi temizlediğini bilerek, hissederek... Çünkü, "sebze suyu temizler, meyve suyu besler"miş ya... Şifa niyetine!



Dün sabahki kahvaltım: pancar, ıspanak, beyaz lahana, yeşil elma, havuç...

Bugünküne maydanoz da ekledim...

Unutmadan; havuç olduğı için, içine 1 tatlı kaşığı sızma z. yağı eklemeyi unutmuyoruz.

27 Mart 2010 Cumartesi

"kafan nerde senin?"

Geçen hafta Mehtap bir süreliğine ara verdiğini belirttiği bir yazı yazdı. Yazı burada.

Yazının bir bölümü şöyle:

"Cok komigim, siyah ceket etek, siyah bej enine cizgili cool wool suveter, bej rengi ipek gomlek, siyah kristal tasli yuzuk filan hersey tamam da, ayaklarimda leopar desenli puf puf terlikler var..."

* * *

Bugün ben de önemli bir programa katılma üzere hazırlanmaya başladım. Saçımı yıkadım, sonra "en iyisi fön çektireyim, uğraşmayayım" dedim. Randevu aldım kuaförümden. Çok acelem var, koşturarak giyindim, makyajım, takılarım, çantam, ayakkabılarım... her şey tamam. Tam kapıdan çıkacağım, asansörü çağırdım. Başımdaki ağırlığı hissettim o an ve elimi başıma götürdüğümde yaşadığım ŞOK! Kapıdan çıkıyorum ve başımda havlu sarılı! Nasıl yani, demeyin. Aynen dediğim gibi! Giyindikten sonra; hem makyajımı rahat yapabilmek, hem de saçlarımın kurumasını engellemek için başıma sardığım pembe havlumu çıkartmayı unutmuşum :(

Bitti mi? Haaayııır! Havluyu çıkarttım, saçlarıma çabucak şekil verdim. Neyse ki, taksiyle gideceğim. Asansöre bindim alelacele. Asansörün aynasından hepsi dikilmiş saçlarımı düzeltmeye devam ederken, gözüm son anda üzerime geçirdiğim tunik-hırkama ilişti. Bu hırkamın ters dikişi moda mı, yoksa, yoksa... Moda falan değil ters giymişim! Haydaaaaa!!! "Nasıl ya? N'oluyor bana bugün?" deyip, cık cıklayıp, gülsem mi ağlasam mı bilemeden düzelttim kıyafetimi ve taksiye koşturdum.

* * *

Çocuklar küçükken dışarı çıkmamız gerektiğinde, hele de zamanla yarış halinde hazırlanmam gerekiyorsa; iki ayağım bir pabuca girerdi! 3 çocuğun farklı ihtiyaçlarına göre; yemeklerini, sularını, meyvelerini ayarla, kıyafetlerini hazırla, oyuncak, ağlarlarsa susturmalık abur cuburları, yedek kıyafetleri, vs. derken mini bir valizle evden çıkmayı başardığımda, 'unuttuğum bir şey var' gibi hissettiğim ve dönüp kendime şöyle bir baktığım çok olmuştur: "Acaba pantalon veya eteğimi giydim mi?" diye... Laf olsun diye değil, ciddi ciddi!

* * *

O zamanki dalgınlıkların sebebi başkaydı, şimdikilerin başka. Mehtap'ın da dediği gibi aslında biraz yavaşlatmak lazım tempoyu. Yoksa; sokağa, başımızda pembe havluyla veya ayağımızda pofidik terlikle çıkmaktan daha hoş(!) sürprizler de yapabiliriz çevremizdekilere mazallah!!!

26 Mart 2010 Cuma

Arınma Günlerim 2

2. günümdeyim.

Ruh halim çok iyi. Kendine verdiğin sözü tutmanın hafifliği mi desem, yapabiliyor olmanın verdiği mutluluk mu bilmiyorum... Bildiğim, o kararlı hâlim geri geldi!

Fiziksel olarak yorgunluk var biraz, ki sanırım malum dönemle ilgili o da. Bir iki güne geçer.

Bu yorgunluk sebebiyle, 2 sabahtır saati spor için kurmama rağmen kalkamadım. 3 farklı zamana kurmuştum alarmı, 3ünü de kapattım, daha doğrusu kapatmışım, hatırlamıyorum :(( En son okul saatine kurulu alarm çalınca fırladım! Az daha çocukları okula hazırlamaya geç kalıyordum. Öyle bir uyku ve pestillik hâli yani...

2 gündür evde olmam şans. Beslenme saatlerim bu yüzden çok düzenli. Yemek listemi diğer bloguma yazıyorum, anı olarak kalsın diye :))

Bu hafta bitince, tartının ibresi aşağıya doğru çevrilince, "başarıyorum" duygu ve görüntüsü kendini hissettirince, o bloga da buradan link verebilirim belki. Çünkü ancak o zaman bir değeri olur, mücadelenin canlı tanık blogu(!) sıfatıyla…

***


Sabahları, evde olan sebzeleri sıkıyorum katı meyve presinde. Beyaz lahana, maydanoz, pazı, elma, havuç ve bunlara 1 tatlı kaşığı z.yağ ekliyorum ki, havuçtaki A vitaminini alabileyim.

Yarın semt pazarına veya markete gideceğim:

sabahları sıkmak için:lahana, elma, havuç, ıspanak, pancar, maydanoz,

salata için: ıspanak, maydanoz, tere, roka, kıvırcık,

yemek için: brokoli, karnabahar, enginar, vs.. alacağım...


***

Mercimek çorbamda un, yağ yok... Düdüklüde pişirdim ve blendrdan geçirdim. Tuzsuz çok zor yedim ki; çorbaya, hele de mercimek çorbasına bayılırım aslında... Bol limon sıktım içine, dün akşam pul biber attım, bugün onu da yapmadım ve sadece 4-5 kaşık içebildim, bıraktım. Hazır canım istemiyor, zorlamanın ne gereği var canım :)


***


Yemeklerimi,

  • düdüklüde,
  • kendi suyuyla veya gerekirse 1/4 çay bardağı su ekleyerek,
  • 1 kaşık z. yağ ile
  • tuzsuz,
  • pişme derecesi çok az

olacak şekilde pişiriyorum.

***

Salatama Antep'ten gelen nar ekşisinden koyuyorum. Aslında elma sirkesi ve limon da kullanmam lazım. Ama nar ekşisini çoook seviyorum. Bir de bu acaip bir şey (şimdi yazarken bile ağzım sulandı:)) şişeyi kafama dikip içesim var, öyle hoş bir lezzet yani... Galiba "tatlı nar"dan yapılanlar böyle oluyormuş. Yalan olmasın, eşim öyle söyledi. O'na söyleyenlerin yalancısıyız biz de :))

Bugün öğleyin kıvırcık salata yaptım, üzerine maydanoz ve dereotunu bütün koydum. 3 adet kırma yeşil zeytin (çiftlikten gelen) ve 2 cevizi de elimle kırıp üzerine serpiştirdim. Ceviz ve zeytin olduğu için, z.yağı koymadım. Sadece nar ekşisi............................:)))))

***


Öğle yemeğinden 2 saat sonra 1 meyve yedim, dün de bugün de... 2 meyve de olabilir sanırım ama istemedi canım... Tek meyve saatim bu.


***

Saat 16.00-17.00'de yeşil çay ile beraber; hurma, incir, kayısı, ceviz, fındık, badem, siyah üzüm yenebilir. Dün uyuduğum için bu saati kaçırdım. Akşam yemeğini erken yedik, ben de akşam yemeğinden sonra siyah üzüm ve sarı leblebi yedim. Saat: 20.00'de yeme eylemi bitmişti... Belki yine öyle yaparım, bilmiyorum.

Kampta, bu kuruyemiş faslı saat 17.00'deydi. 20.00'den sonra bir şey yenmiyordu. Ama kendi sitelerinde akşam 21.00'e kadar bu bahsettiğim kuruyemişlerin yeşil çayla yenebileceği söyleniyor.

Yani, içinden nasıl geliyorsa, öyle yap.

İçindeki ses -ama taâ içindeki- seni kandırmaz, nefsin istese bile!


***

Burada "nefs" ile ilgili güzel bir yazı var. Yazının sahibiyle de tanışın ve irade ne imiş, isteyince nasıl olurmuş, bir kez daha tanık olun...

Ben hayran oldum. Hem iradeye, hem tarza...



kamp yemek listesi

Dün öğle yemeğinden sonra devam edecektik ama olamadı, çıkmam gerekti. Bugün kaldığım yerden devam ediyorum:


Aşağıda vereceğim liste, geçen sene katıldığım ve doktor kontrolünde gerçekleşen bir "Arınma Programı*"nda uygulanan beslenme programındandır.


Tavsiye değildir.


Günlüğüm için aldığım notlardan ibarettir. Eksik hatırladıklarım olabilir.


Programda:
-Yemekler, buharda kendi suyuyla, tuzsuza yakın, hatta tuzsuz pişmişti.
-Saat 20.00'dan sonra bir şey yenmedi.
-" ölçü; yemekte: standart porsiyonlar, salatada: sizin kapasiteniz" ama bu kapasiteyi mümkün olduğunca "az doldurmak" esas.
-Sabah jimnastikleri "streching(esneme)", doğru nefes teknikleri, vs. içerikli, hafif çalışmalardı... İlk günler zorlandığım hareketler, uzanamadığım yerler, son gün çok kolaylaşmıştı. Yani neymiş; "işleyen demir, pas tutmaz"mış demiştim kendime :))




1. gün (otele giriş)



Öğle:
Mercimek çorba – limonlu
Sebze türlü (kereviz-patates-havuç)
Meyve (elma, portakal)

Akşam
Brokoli çorba – limonlu
Barbunya pilaki (havuç, patatesli)
Yoğurt (diye not almışım... hayvansal gıda yememeye 2.gün başladık demek ki???)
Salata (marul, maydanoz, tere, roka ( 1 kaşık z.yağ, limon soslu)
3 adet yeşil zeytin

Aralarda:
Sınırsız yeşil çay (limon isteğe bağlı) (2-3 gün bal serbest)

Gece:
2 bardak ılık içecek (içeriği bilinmiyor ama tarçınlı bir çay)


2. gün



08.00–09:00 jimnastik


Sabah:
09:00: 2–3 bardak sebze suyu (pancar, lahana, havuç, elma, vs.)

Öğle:
Sebze türlü (kereviz, patates, havuç)
Kırmızı lahana salatası (sarımsak, 2-3 ceviz)
3 zeytin
yeşil elma

Akşam:
Sebzeli yulaf çorbası
Bulgurlu, cevizli lahana sarma
Roka, marul, maydanoz
1 dilim ekmek
3 yeşil zeytin
1 kivi

Gece:
Sıcak içecek (tarçınlı)


3. gün


08:00-09:00 jimnastik

Sabah:

09:00: 2-3 bardak sebze suyu (pancar, lahana, havuç, elma,vs.)

Öğle:
Sarımsaklı, bulgurlu semizotu
Dereotlu bakla
1 portakal

İkindi:
1 incir, 1 hurma, 2 kayısı, 1 çorba kaşığı siyah üzüm, 7 badem, 5-6 fındık
Yeşil çay

Akşam:
Bulgurlu ıspanak çorbası
Türlü - kabuklu yer elması (sarımsak, havuç, patatesli)
1 elma


Gece:
Tarçınlı sıcak içecek


4. gün


08:00-09:00 jimnastik

Sabah:
09:00: 2-3 bardak sebze suyu (pancar, lahana, havuç, elma,vs.)

Öğle:
Bademli, bulgurlu kapuska (bütün sarımsaklı)
Fasulye salatası (kırmızı pancar, havuç, patates, dereotu, maydanoz, ceviz)

İkindi:
17:00-18:00 arası: Portakal suyu, kuruyemiş

Akşam:
Soğanlı bulgur çorbası
Dereotlu bakla
Terbiyeli ısırgan otu yemeği
Yeşillikler (marul,roka,kırmızı turp) 1 tk.z.yağ, limon veya nar ekşisi
3 zeytin

Gece:
Kabızlık giderici tarçınlı içecek (armut da vardı galiba içinde)

5. gün


08:00-09:00 jimnastik

Sabah:
09:00: 2-3 bardak sebze suyu (pancar, lahana, havuç, elma,vs.)

Öğle:
Ispanak yemeği (havuçlu, soğanlı, sarımsaklı)
Havuç salatası (sarımsak, z.yağı, limon)
Karnabahar salatası ( sarımsak, z.yağı, limon, maydanoz)
Kırmızı lahana salatası ( cevizli, soslu)
2 yeşil zeytin
3Yeni dünya

İkindi:
9 badem, 2 yarım ceviz, 1 çk kuru siyah üzüm, 1 kayısı, 1 incir

Akşam:
Ezme Sebze Çorba
Enginar (patates, karnabahar, soğan, sarımsak, havuçlu)
Yeşillik (tere, marul, maydanoz, siyah/kırmızı turp)
Ayva - Kabak Tatlısı (tahin, pekmezli)

Gece:
Ilık tarçınlı içecek

6. gün


08:00-09:00 jimnastik
Sabah:
09:00: 2-3 bardak sebze suyu (pancar, lahana, havuç, elma,vs.)

Öğle:
Balkabağı Çorbası

Akşam:
yemek yok (bu program aynı zamanda karaciğer ve safra kesesi temizliği için de yapıldığından, bu gün ve akşam bir şey yenmedi, akşam 20.00-21.30 arası z.yağı ve limon içildi, -doktor kontrolünde-su kesinlikle yasaktı... danışmadan yapmayın!)



7. gün


08:00-09:00 jimnastik

Sabah:
09:00: 2-3 bardak sebze suyu (pancar, lahana, havuç, elma,vs.)

Öğle:
Buğday Çorbası
Yeşillik
*
Piyaz (ceviz, bademli)
2 yeşil zeytin
Türlü (havuç, patates, taze fasulye, kabak)

("akşam yemeği" başlığı yok! acaba yukarıdakiler "öğle" ve "akşam" ayrı ayrı mi? hatırlamıyorum!)




8. gün (otelden ayrılış)
yavaş yavaş abartmadan normal beslenmeye geçiş



Sabah:
Kızarmış ekmek
Keçi peyniri çeşitleri
Zeytin çeşitleri
Yeşillik
Yeşil çay



*burada

25 Mart 2010 Perşembe

Arınma Günlerim 1

Nihayet, döne döne bir yön tutturdum.

Derler ya, 'Rotası olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez' diye... Aynen öyle!

12 Mart'da bir blog daha tutmaya başladım; ne yedim, ne içtim, neler yaptım, hangi moddaydım, vs... Şimdi bakıyorum oraya yazdıklarıma, daha 15 gün olmamış başlayalı, 3 türlü havaya dönmüşüm.

"Vay canına sayın seyirciler!"

12-15 Mart Mehtap'la,
20-24 Mart DKZ ile,
25-? Mart Detoks ile

yola devam...

Dönüş hızıma ben bile şaşırıyorum.


* * *

Ne demiştik: "Ruh ve Beden Temizliği"

Başladım.

Detay versem mi, yoksa "herkesin temizliği kendine" deyip açmasam mı mevzuyu fazla?

Burada yaptıklarım, sadece benim temizlik anlayışıma göredir.

Kendi bünyeme göre, kapasiteme göre, inancıma göre, vs...

Bir başkasına uymaz. Başkasınınkinin bana uymayacağı gibi...

Geçen sene katıldığım kampta yaşadığım tecrübeyi rehber aldım ama oradaki uygulamaların hepsini de birebir yapmayacağım. Karaciğer, safra temizliği de önemliydi orada... Bunun için sabah akşam "lavman" yapılıyordu. Bir de son günden 1 gece önce z.yağı ve limon içilmişti... Bunları yapmayacağım bu sefer.

Yapacaklarım;


  • bol çiğ sebze, sebze suyu, meyve(sayılı) ile beslenmek
  • doğal ve ev yapımı beslenmek, konvansiyonel gıda almamak
  • et, süt, yumurta, peynir, yoğurt... yani hayvansal gıda yememek
  • siyah çay, kahve, şekerli, boyalı, gazlı içecekler içmemek
  • yeşil çay (demleme usulü) serbest, limonlu veya 1 küçük kaşık bal olabilir (ben balsız içiyorum)... yeşil çayın içine (zahter, tarçın, karanfil...) ne isterseniz ekleyebilirisiniz demlerken.
  • Sabah erken kalkıp, hafif yürüyüş, egzersizler, yoga, esneme hareketleri yapmak (1 saat)
  • Erken yatmak (saat 10.00-10.30)
  • Ruhu da beslemek, sizinki nasıl besleniyorsa...

Kampta her öğün yediklerimizi not almıştım. Doktor kontrolünde yapıldığı için, o listeyi paylaşabilirim aslında...

Şimdi öğle yemeği zamanı:

(Mercimek Çorbası, Z. yağlı bakla, 1 dilim ekmek, Yeşillik)

Yemekten sonra, yazmaya devam.

24 Mart 2010 Çarşamba

seni de mi çarptı?

Etrafımdaki herkesi "bahar çarpmış" durumda... İki kişiden biri "bahar yorgunu"... Yani sordunuz mu, öyle diyorlar!

Dün hava gerçekten de bahar havasıydı, bugün tekrar kış oldu. Epey esintili dışarısı ve soğuk esiyor , hatta yağmur bekleniyor.

Ama ne çarpılmışların, ne yorgunların halinde, tavrında bir değişiklik yok.

Onlar hâlâ bitkin ve depresif!

"Demek ki suç baharda değilmiş" diyesi geliyor insanın!

Ya da atlatması uzun sürebiliyor, kimbilir?

.

Ben de çarpılmış gibiyim ama benimki başka. Adını bilsem söyleyeceğim ama adı yok!

Yıkılmamış, ayakta ama sersem gibi. Yok yok, gibisi fazla, "sersem"!

Evet, sersem haldeyim.

Vücudum beynime riayet etmiyor.

Kafamın içinde bir sürü canlandırmalar resmi geçitte; bazen flash görüntü gibi, bazen slayt geçişi gibi... Hepsi de güzel, pozitif, "haydi bakalım" dedirten cinsten...

Gel gör ki, vücudu kımıldatamıyor bu görüntüler.

Hatta aksi tesir yapıp, hiç birşey yapamamama sebep oluyor.

Üzerimdeki "kal gelmişliğin(!)" (bu tanım için güzel Türkçemden özür dilerim ama bulamadım daha iyi anlatacak bir kelime) ve sersemliğin sebebi budur!

Geçecek tabii ki.

Zaman sadece birazcık zaman...


* * *

Dün bahsettiğim; "3 yoldan hangisi ?" sorunsalımda :) seçenekler 2'ye indi:

  1. Mehtap, yine Mehtap, yine Mehtap [özledim yazılarını:(]
  2. 1 haftalık detoks

DKZ elendi çünkü DKZ'den memnun olmama rağmen vazgeçme nedenim "midem" di. "Acıkmayı beklemek" esasıyla işleyen bu sistem, benim gibi "ülser" şikayeti olan birine iyi gelmemişti.

Bu yüzden yine ve yeniden Mehtap'ın programını uygulayacağım ama "başlama zamanı" konusunda kararsızım.

Neden?

Bu programda ilk 6 hafta çok çok önemli ve asla kaçamak veya düzensizlik yok, olmamalı!

Ama ben gelecek hafta 4 günlüğüne yurtdışına bir iş seyahatine çıkmak zorundayım. Yani programa ana öğün içeriği olarak uysam da ara öğünler ve öğün zamanları olarak uyamayabilirim. Döndükten 1 hafta 10 gün kadar sonra ise bu sefer daha uzun süreli başka bir seyahat olacak. Bu da "ya hep, ya hiç"ci olan beni düşündürmekte. Başladım mı tam olarak yapmalıyım, yarım bırakmamalıyım çünkü...

Off bilmiyorum...

En iyisi yurtdışından önce 2 numara, dönünce 1 numaralı seçeneği alayım hayatıma...

O beklediğim sıçrayış, kendine geliş, uyanış için yarın bol sebze ve sebze suyu, bitki çayı ile dolu bir "arınma" programına başlamak en akıllısı görünüyor şu anda...

Hadi! Hem beden, hem ruh için; başlıyoruz!


23 Mart 2010 Salı

üşümenin analizi

Dışarıda hava öyle güzel ki...

Ama evler henüz ısınmadı, soğuk ve ben çook üşüyorum. Bunun için de, sabah "ne giysem" diye düşünürken, yine elim balıkçı kazaklarımdan birine gitti ama sonra "komik olma" dedim kendime. Bir gömlek geçirdim üzerime ama kalınca ve uzunca(!) bir hırka da giyip, günü kurtardım.

Bu aralar çok üşüyorum yine. Acaba -zaten devamlı altlarda olan- kan değerlerim iyice mi düştü? Bir ara baktırmalıyım.

Belki de psikolojik bu üşümelerim.

Neden?

Üzerinize afiyet, hafif bir mutsuzluk halleri var yine üzerimde. Çünkü "terazi"liğim tuttu yine. Bir kararsızlık ki sormayın gitsin: o yoldan mı gideyim, buradan mı, yoksa öbür kestirme olan mı iyidir?

Aslında vizyonum tamam, amaçlarım tamam, vizyonuma odaklanma ve o odak noktasını yakınlaştırma da tamam. Eee? Otobüse binip, direksiyona da geçtim ama son anda "akıl karıştırıcılar" iş başına geldi ve farklı farklı yollar türedi karşımda! Ben de kaldım iki ara bir derede... Hangisinden gitsem?

  • Klasik "3ana+2-3 ara öğün" öğretisi mi,

  • yoksa; bir zamanlar inanmadan başladığım ama sonra nasıl oldu bilmeden, bana mucize gibi bir şey yaşatan, DKZ mi?

  • veya geçen mayıs ayında yaptığıma benzer bir detoksla kendime geliverme mi?

(hatta; çayıra salıp kendimi, mevlamın kayırmasını beklemek de ara ara yoklamıyor değil beynimi! "yeter ya, ne uğraşıp duruyorsun şu fani dünyada... ye iç, keyfine bak..." diyor bir yerlerden gelen sesler, ben de "kışkış... iptal... iptal..." deyip kovuyorum :))

...

Öyle veya böyle otobüsüm yoluna devam ediyor. Hangi yol olduğu, elbette ki önemli. Ama daha önemlisi, hedef!

Hedefim, şu dolapta beni bekleyen etiketi dahî çıkmamış tiril tiril kıyafetlerimi bu yaz giyebilmek!

Biliyorum; onları giyebilsem, üşümem geçecek, kalın & uzun hırkalardan kurtulmam da kolay olacak...

21 Mart 2010 Pazar

Enerji Otobüsü

tüm başaranlara başlıklı yazımda güzel bir söz yazmıştım:


"Denemekten vazgeçene kadar yenilmiş sayılmazsın."


Bu söz aşağıdaki kitaptan alıntı idi:




Enerji Otobüsü



Hayatınızı, İşinizi ve Ekibinizi Pozitif Enerjiyle Doldurmanın 10 Kuralı





“Her sabah bir seçim şansınız vardır. O gün pozitif mi yoksa negatif düşünen biri mi olacaksınız? Pozitif düşünmek size güç verir.”


Ken Blanchard
Herkes hayatında birtakım zorluklarla karşılaşır. Ve tüm insanlar, kurumlar, şirketler ve ekipler kendilerini ifade edebilmek ve başarıya ulaşmak için, olumsuzluklarla ve güçlüklerle baş etmek durumundadır. Hiç kimse birtakım sınavlardan geçmeksizin hayatını sürdüremez ve sınavlarda verilecek yanıt da pozitif enerjidir.


"10 dk.’da Enerjinizi Depolayın" kitabının yazarı Jon Gordon bu kez de hayata geçirilebilir stratejilerle dopdolu bir enerji yolculuğuna çıkarıyor bizleri…


Eğer;



• Gerçek başarıya ulaşmanızı,


• Geleceğe yönelik olumlu düşünmenizi,

• Hayatınızın her anında enerjinizi yüksek tutmanızı sağlayacak on sırrı öğrenmek istiyorsanız,


Enerji Otobüsü’nü sakın kaçırmayın!


“Olumlu ve yüksek performanslı bir organizasyon kurmak istiyorsanız otobüse binin ve bu kitabı okuyun!”


Jeffrey FoxYağmurcu Olmaya Giden Yol kitabının yazarı





HAYAT YOLCULUĞUNUZ İÇİN GEREKEN 10 KURAL

1. Otobüsün şoförü sizsiniz.

2. Tutku, Hayaller ve Odaklanma, otobüsünüzün doğru yolda ilerlemesini sağlar.

3. Hayat Yolculuğunuzu pozitif enerjiyle doldurun.

4. İnsanları otobüsünüze davet edin ve önünüzde uzanan yol hakkındaki hayallerinizi onlarla paylaşın.
5. Otobüsünüze binmeyen insanlar için enerjinizi boşa harcamayın.

6. ENERJİ VAMPİRLERİNE otobüsünüzde yer olmadığına dair yazı gönderin.

7. Coşku, daha çok yolcuyu otobüsünüze çeker ve enerjilerini arttırır.

8. Yolcularınızı sevin.
9. Otobüsünüzü belli bir amaç uğruna sürün.

10. Yolculuğun tadını çıkarın ve eğlenin.



* * *


Bu kitabı okuduktan sonra; bu blogun ana teması olan yolculuğum için ben de "Enerji Otobüsümün Eylem Planı"nı hazırladım:



1. adım: Vizyonumu yarattım _ OK

2. adım: Vizyonumu belirlediğim amacımla doldurdum_ OK

3. adım: Hedef Bildirimimi yazdım_ OK

4. adım: Vizyonuma odaklandım_ OK

5. adım: Odak noktamı yakınlaştırdım_OK

6. adım: Otobüse bindim :))

7. adım: Yolculuğumu "Pozitif Enerji ve Coşkuyla" doldurdum

süreç devam ediyor... aşağıdaki maddeler de işleme konacak, zamanı geldiğinde...

8. adım: "Enerji Vampirlerinin Burada İşi Yok" Yazan Bir İleti Gönder (kendim de dahil)

9. adım: Derin çukurları ve zorlukları idare et

10.adım: Yolculuğumdan keyif alıyorum




Denemekte fayda var.

kendi kendinin doktoru olmalı insan...

Eğer vücudunuzun sesine kulak verirseniz; size ne iyi geliyor ne gelmiyor, çok iyi analiz edebilirsiniz.

Aşağıdaki yazıda; şifasını onayladığım veya dokunduğunu, rahatsızlık verdiğini  bizzat yaşayarak test ettiğim besinlerin isimleri var. Ama bunun yanında, bazıları için; "Aaa, yok canım..." da dedim.

Mesela, "A Grubu için Yararlı Yiyecekler" bölümüne "taze soğan" yazmışlar.

Evet, yararlı bir yiyecek olabilir. Ama, A Grubu Kana sahip biri  olarak salatada falan taze soğan yediğimde, gazdan ölüyorum ben. Çok zor hazmediyor benim midem soğanı...

Aynı şekilde, "Zararlı Yiyecekler" bölümünde de; Patates, biberler, pul biber, domates salçası yazılmış. Hadi biberler, pul biber, domates salçası zararlı diyelim. Ama patates kızartması değil tabii ki ama haşlaması, hele de püresi çok midevîdir bana göre ve şimdiye kadar dokunduğunu da hatırlamıyorum.

Ayrıca; "pul biber zararlı" demiş, ama alt bölümde de "Karabiber, pul biber, vs. ilaç olarak kullanabilirsiniz." diye yazmış. (!)

...

Dedim ya; vücudumuzun sesine kulak verirsek, kendimize en iyi doktor da kendimiz oluruz.

Yazılanları çizilenleri alalım, okuyalım. Ama uygulamadan önce "akıl ve fikir süzgecimizden" bir değil, bir kaç kere geçirelim...





20 Mart 2010 Cumartesi

A Grubu Kan için Beslenme*

Faydalı olan yiyecekler (Aynı zamanda en emniyetli ilaçlar):

• Balık

• Zeytinyağı

• Yer fıstığı, ceviz, kabak çekirdeği, badem, hardal (sirkesiz), kedi otu, ginseng, kuşburnu, papatya, kahve, yeşil çay, keten tohumu, kimyon, kekik, biberiye,

• Börülce fasulye, her türlü mercimek, soya ve ürünleri (doğal, genetiği değiştirilmemiş), çavdar ürünleri ve ekmeği, yulaf ürünleri ve ekmeği, karabuğday ürünleri ve ekmeği, eski tip buğday ürünleri ve ekmeği (amarant veya eski turk buğday)

• Enginar, karalâhana, marul, havuç, kabak, pırasa, ıspanak, pazı, beyaz lahana, brokoli, sarımsak, soğan, kereviz, maydanoz ve bütün yeşil yapraklı sebzeler

• Kayısı, dut, incir, üzüm, kiraz, vişne, erik, greyfurt, limon, mürdüm eriği, zencefil, pekmez, aloe vera, yer elması

• Magnezyum sülfat (İngiliz tuzu).



Zararlı olan yiyecekler:


• Her et (tavuk ve hindi hariç); karışık et (salam, sucuk, sosis gibi); deniz hayvanları (kerevit, kalamar v.b.) ve havyar

• Süt, dondurma, tereyağı; herhangi sıvı veya katı yağ (balık yağı, inek iç yağı, zeytinyağı ve keten yağı hariç), piyasa zeytinleri (boyanmış ve beyaz sirke veya limon asidi ile karıştırılmış)

• Kavrulmuş ve bekletilmiş kuru yemiş, buğday tip 405–550

• Patates, biberler, pul biber, domates salçası

• Portakal ve suyu

• Soda, gazoz, şarap sirkesi, früktoz, glikoz, tatlandırıcı, sakız, jelâtin, bayat yiyecekler, hazır yiyecek ve içecekler, mide ve bağırsaklarda gaz oluşturan her yiyecek.



Yenebilenler:


• Tavuk ve hindi eti, taze yumurta

• Yoğurt, kefir, koyun keçi peyniri ve sütü, beyaz peynir, salamura peynir, eski kaşar, tulum peyniri, mozarella

• Kestane, badem, susam ve ürünleri, pirinç ve ürünleri, mısır ve çeşitleri, arpa çeşitleri, barbunya, nohut

• Turp, kırmızı pancar ve "Zararlılara girmeyen meyve, sebze ve yiyecekler.


Dikkat!


  • Kırmızı et, süt, soda, gazoz ve tüm karbondioksit içeren içecekler;

  • transgenik tatlandırıcı, aroma, boya, nişasta, glikoz, früktoz; süt tozu,

  • Yumurta tozu, yağlı ve koruyucu kimyasallar içeren hazır içecek ve yiyecekler hazım yetersizliğine veya tam hazımsızlığa neden olabilirler. Bunlardan uzak durun!

  • Kabız olmamaya dikkat edin! Sıhhatli olmak isteyen büyük abdesti gelmeden yemek yemeye oturmamalıdır. (karpuz, incir, greyfurt, üzüm gibi bağırsakları rahatlatıcı meyveler ve yeşil yapraklı sebze hariç) Bu kaideye ömür boyu riayet edilmelidir.
  • Kabızlık varsa: aynı miktarda sinameki ve pelin otu öğütülüp 1/4 veya 1/2 çay kaşığı her yemekten sonra su ile veya 1 çorba kaşığı öğütülmüş civanperçemi ve 1 tatlı kaşığı öğütülmüş sinameki karıştırılıp her sabah 1 tatlı kaşığı su veya bal şurubu ile içilirse bu iyi gelir.

  • Zencefil, kekik, mercanköşk, hardal, körri, çemen ve biberiyeyi sırayla devamlı kullanmak lazım. Onlar mide ve bağırsakları kuvvetlendirir, sindirimi kolaylaştırır, iltihaplanma surecini durdurur, gastrit hatta H. Pylori enfeksiyonuna son verir.
  • Karabiber, fülfül, pul biber ve sirkeyi ilaç olarak kullanabilirsiniz.

  • Eti azaltın! Proteinlerden haftada: 1-2 defa hindi veya tavuk eti, 1-2-3 defa balık, 1-2 defa taze yumurta, 1-2 defa peynir, hemen hemen her gün kefir ve yoğurt (ev yoğurdu!), 2- 3 defa (her gün de olabilir) yeşil veya kırmızı mercimek olsun.
  • Yumurtayı sadece taze olarak 1–3 günlük (en fazla 7- 9 günlük) yiyebilirsiniz. 10 günlük ve daha eski yumurta veya 5 dakikadan fazla kaynatılmış yumurta zehirlidir, alerjendir. Yumurta tozu ve süt tozu da sizin için alerjendir. Bu ikisini içeren ürünleri ağzınıza bile almayın!

  •  Süt ürünlerini balık ile ve et ile birlikte yemeyin; karışık et (sosis, sucuk, salam gibi); nohut, mercimek, fasulyeyi yoğurt ile yemeyiniz! Hazım bozulmasına, vücutta zehirli kalıntılar oluşmasına, alerji ve karaciğer hastalıklarına yol açar!

  • Sarımsak yutmaya kendinizi alıştırın! İlk önce 3 diş, sonra 21 dişe kadar çoğaltın. Böylece yılda 1 defa 21 günlükten sarımsak kürleri yapın! İmkân var ise, bu 21 günlük kürlerde 10 gün her akşam bir baş sarımsak dövülür, 1 tatlı kaşık öğütülmüş çörekotu, 1 çay kaşık ısırgan otu tohumu ve 1/4 çay kaşığı hardal bal ile karıştırılır ve yenir (aç karnına). Ama 1- 3 diş her akşam yutmaya hiç bırakmadan devam edin. Sarımsak (ve karışımı) kansere, alerjiye, ağır enfeksiyonlara ve genetik mutasyonlara karşı vücudun direncini artırır.

  • Yeşil sebzeyi çoğaltınız! Sizin durumunuzda havuç, çiğ ıspanak, hindiba, kereviz, maydanoz, semizotu, soğan, yeşillik, brokoli, kısaca "Faydalı olan" herhangi istediğiniz sebze - limon suyu ve zeytinyağı eklenerek -salata şeklinde her gün yemek lazım.


    • Karpuz mevsiminde - karpuzu, enginar mevsiminde - enginarı, tüm hastalıklara karşı büyük nimet olarak görün! Enginarı kabukla pişirin, suyunu için ve içini yiyin. Karpuzu çekirdekleri ile yiyin ve 1- 2 çay bardak sıkılmış kabuğun suyunu için. Onlar karaciğer ve böbreklerinizi temizler, kuvvetlendirir ve temiz tutar; böbreklerin taşlarını eritir ve düşürür,

    • Havuç ve havuç suyunu, zencefil ve zencefil suyunu, hindiba ve suyunu, ısırgan ve suyunu, kereviz ve suyunu tüm hastalıklara karşı ilaç alarak kullanın! Bunlar mide, bağırsak ve karaciğer enzimlerini çoğaltıcı ve hazmı düzelticidir.



    • B1, pantetin, B6, B12 vitaminlerinin kaynağı çimlenmiş buğday veya arpa veya yulaf veya çavdar yılda bir defa 30 – 40 günlük kür olarak kullanın.

    • Sizin için zararlı olan siyah çay yerine, faydalı olan yeşil çayı veya bitkisel çayları içiniz!


      • Hazır yiyecek ve içecekleri, parfümleri evinize almayın! Onlar genetiği değiştirilmiş ürünleri içerir. Alerjilere, bugüne kadar bilinmeyen hastalıklara yol açarlar.


      • "Faydalı" olarak belirtilmiş yiyecekler, sizin için en kuvvetli ilaçlardır. Sebze ve meyvenin genetiğinin değiştirilmemiş olmasına dikkat ediniz


      * (Salih, Aidin. Gerçek Tıp)

      niyet

      Daha evvel yazmıştım hikâyemi. Uzun uzun yazmıştım hem de...

      Zayıflama hikâyelerimi, çabalarımı "başlangıç niyetime bakarak",
      3 döneme ayırıyorum:
      1. Görüntüm için mücadele ettiğim dönem,
      2. Sağlığım için mücadele ettiğim dönem,
      3. "Farkındalık" dönemim
      1. dönem boş bir hayalmiş, o yüzden de gelmiş ve geçmiş!
      2. dönemi hakkıyla yapsaymışım, 1. deki hedefler de kendiliğinden olacakmış!
      3. dönem ise; ne 1, ne 2 için olacak ama hem 1'i hem 2'yi içine alacak...

      ...

      İlk bilinçli zayıflama teşebbüsüm, üniversite mezuniyet gecesi içindi. Arkadaşımın yengesinden aldığım ve O'na çok iyi gelen "Karbonhidrat Diyeti" ni yaptım 15 gün kadar. Kaç kiloydum, kaça indim, hatırlamıyorum, 20 küsur sene geçti... Ama sonuçta hoş göründüğümü hatırlıyorum.

      Sonra ara ara hep rejimler yaptım, evlenene kadar. Hepsi güzel görünmek içindi. Her seferinde, verdiğim kilolarla sonuca ulaştım, güzel göründüm.

      Evlendikten sonraki süreçler belli bir rutinle devam etti:
      • çocuk/ emzirme faslı bitimi/  rejim ve zayıflama (20 kilo)
      • çocuk/ emzirme faslı bitimi/ rejim ve zayıflama (25 kilo)
      • çocuk/ emzirme faslı bitimi/ rejim ve zayıflama (15 kilo)
      Her çocuktan sonra, istediğim görüntüyü elde edene veya iyice yaklaşana kadar mücadelem devam ediyordu. Bırakınca; diyete başladığım noktaya en az +10 koymuş hâlde başa dönüyordum.

      En son "görüntüm iyi olsun" niyetli mücadelem, çocukların sünnet düğünü içindi: Lahana diyeti, İsveç diyeti, Kalp Vakfı Diyeti, 2 günlük şok diyetler... Yine 20 kilo vermiş ve daha da devam ediyordum. Herkes; "nasıl da gençleştin, ne güzel oldun, sakın tekrar alma..." diyordu.

      "Yookk, hiç alır mıyım, artık almam..." diye yanıtlıyordum.
      Ama aldım.

      ...

      2005'de doktor, "zayıflaman lazım" dediğinde ve yolum sevgili diyetisyenime düştüğünde, 101 kiloydum.
      Ama bu seferki kararlı mücadeleme başlangıç sebebimde bir farklılık vardı:

      "Artık görüntüm için değil, sağlığım için kilo vermem gerekiyordu"...

      Ciddi kansızlık, troid, nodüller, ülser, reflü ve iyi kolesterolün düşüklüğü... gibi sebeplerden dolayı, bu sefer kendi başıma değil, bir uzmanla yolculuk yapacaktım. 17 kilo civarında zayıfladım ve 1 sene sonra hepsini geri aldım, hatta +1  +2 daha eklemiştim...

      • İnişler çıkışlar,
      • motivasyon için kendime verdiğim hediyeler (ki bu blog bile bunun sonucu idi),
      • spor salonlarına yazılma,
      • olmadı; eve spor salonu oluşturabilecek çeşitlilikte spor aleti alma...

      Ver, al... Ver, al...

      Sağlık için kilo verme mücadelem, 2009 Mayıs'ında zirve yaptı... 

      O tarihlerde katıldığım detoks programı ile de;

       diyet değil sağlıklı yaşam inancımı içselleştirdim ve "içten dışa arınma" sürecim başladı. O dönem, "inanç" işin başındaydı. O dönem aslında 2. dönemden 3.'ye geçiş süreciydi...

      O dönem yazdığım yazılar bile, ruh halimi yansıtacak şekilde, sanki daha dinamik, coşkulu...

      Sonra ne olduysa "duraklama"  ve sonrasında da "gerileme" başladı. "Haydi, ileri!" desem bile, yok gitmiyor araba! Bir süre sonra; tekliyor, yavaşlıyor, duruyor ve çıktığı rampadan geri geri inmeye başlıyor...

      Sebep?

      Sebep, "niyeti unutma, niyetten uzaklaşma".

      Geçenlerde bir kitap ismi çıktı karşıma. Sonra araştırınca, bana "ihtiyacım olan sebebi" hatırlatan alıntılar buldum kitaptan:





      Her insanın ateşleneceği fitil farklıdır. İhtiyacı olan, duymak istediği cümle, görüp de feyz alacağı işaret farklıdır.

      İşte! Benim 3. Dönem anahtar cümlem bu:

       "KISIR DÖNGÜ DEVAM EDERKEN; İNSANLARDA KONSANTRASYON, HAFIZA, DÜŞÜNME, ANLAMA VE ÖĞRENME YETENEĞİ AZALMAYA, HASTALIKLAR BİRER BİRER KENDİNİ GÖSTERMEYE BAŞLAR. FİKİR UYUR, HİKMET ÖLÜR, ORGANLAR DURUR, İNSANÎ SIFATLAR YAVAŞ YAVAŞ KAYBOLUR...*"



      * Bu kitabı henüz edinmedim. Buradan indirdiğim notların bazı noktaları ilginç ve faydalı, bazı hususlar ise tıp adamlarını kızdıracak nitelikte. Allah'ın verdiği akıl ve fikir süzgecinden geçirmeli ve önerilen tedavileri asla iyice araştırmadan uygulamamalı...

      16 Mart 2010 Salı

      kararlı duruşun tepetaklak oluşu

      Gece saat 01 suları... Zil çalıyor. Evin ufaklığı çoktan uyumuş ama büyükler uyumamış, beklemişler. 1 haftadır iş gezisinde olan babayı karşılıyorlar anneyle beraber.

      Baba kapıdan girince bir sevinç dalgası. Sarmaş dolaş olunuyor. Babanın sırtından ter çıkmış, koca bir valiz ve küçük el çantaları içine sığdırabildiğini getirmiş Antep'ten... Sığdıramadıklarını da kargoya vermiş, "1-2 güne gelir" diyor.

      Üstünü değiştirmeden, başlıyor çantaları açmaya. Çocuklar babanın başında, anne de çantalardan çıkacaklar karşısında takınacağı, takınması gereken tavrın provasını yapıyor. Kesin kararlı olursa, bu sınavdan alnının akıyla çıkacak. Evet, kararlı olmalı!

      Antep'den ne alınır, ne getirilir?

      Cevap çoook geniş bir kapsama alanına sahip olsa da, uçakla getirilecek şeyler sınırlı muhakkak ki:

      Baharatlar, fıstık, kâhke çeşitleri, zahter, baklava... Bir de lahmacun!!!

      Saat 01.30'a yaklaşırken, lahmacun kutusu açılıyor.

      "oğlum, bekleyin de ısıtayım bari" lafını duymuyorlar bile...

      O arada baba İmam Çağdaş'ın özel kare baklavasının kutusunu açıp, anneye ikram etmekle meşgul.

      "Yoo, yiyemem... Çok ciddiyim, yemeyeceğim. Yani en azından bu saatte yemeyeyimmm..."

      Babanın surat asılıyor! Tüm yorgunluğuna rağmen, o saatteki şaşırtan yüksek enerjisi bitiyor sanki!

      Babanın boğazından geçmemiş, ailesi olmadan. Baklava bile 1 kere yemiş, ikram ettikleri için geri çeviremediğinden. Ailesiyle beraber olsun, beraber yiyelim diye beklemiş... Tüm bu duygu yoğunluğu, vicdan durumlarına daha fazla dayanılabilir mi?

      Gecenin bir buçuğu... 1,5 lahmacun, 2 baklava, 1 de kahke.

      Bunların üstüne de, "rejimin üzerine niyetine" soğuk su!

      not:
      Soğuk hali bile süperdi lahmacunun ki; bir de yerinde, sıcak sıcak yense ne olur kimbilir. Karar verdik, kargo ile isteyeceğiz bundan böyle lahmacunu, baklavayı. Çünkü "bu baklavaysa, bizim burada yediğimiz ne?" diyor insan...
      Adresleri daha sonra paylaşacağım...

      15 Mart 2010 Pazartesi

      blog için bir deneyim

      Yaklaşık 1 hafta önce, "yediklerim/içtiklerim/hareket ve duygu durumlarım" üzerine şu an için sadece bana ait bir blog açtım. Bu bloga "arşiv" ve bir kaç başka eklenti yapmak istiyordum. "YERLEŞİM>GADGET EKLE" ye geldiğimde beni tekrar kumanda paneline atıyordu... Ciddi sinir olmaya başlamıştım.


      Dün gece, Blogger yardım forumuna yazdım ama cevap gelmeden başka bir yol deneyerek çözdüm.

      Başka bir cevabı da olabilir ama benim bulduğum şu:

      Sorunun kaynağı, kullandığınız tarayıcı.

      Internet Explorer'da yukarıda bahsettiğim sorunu yaşıyorken (ama sadece son 1 haftadır, daha önce yoktu böyle bir şey), bir de Google Chrome ile deneyeyim dedim ve sorunsuz bir şekilde "GADGET EKLE" bölümüne ulaşabildim ve istediğim eklemeleri yaptım.

      "Farklı tarayıcı denemeleri ile internet sorunları çözülebilir" deneyimimi paylaşmak istedim...

      13 Mart 2010 Cumartesi

      oh, yenilenmek ne güzel!

      Bir ara evdeki eşyaların, hatta odaların yerleriyle oynuyordum devamlı. Başlarda küçük oğlum okuldan eve geldiğinde müjde verir gibi "abiii, koşuuunnnn... yine değişmişşş..." diye bağırır, büyükler de koşarak gelir, "off anne, yine mi" der, eleştirilerini sıralarlardı...

      Ertesi günü o eleştirileri dikkate alarak, bir değişiklik daha yapardım. Sonraları çocuklar okuldan eve geldiklerinde şaşırmaz olmuşlardı. Benim "değişiklik" takıntım ise, azalsa da devam ediyordu.

      En son bel fıtığı çıkınca, o halimde bile ağır bir dolabı salonun bir tarafından diğer tarafına sürükleyince ve eşimden güzel güzel azar işitince, bu sevdam da sona erdi.

      Evde değişiklik yapamıyorum, saçlarımla oynayamıyorum, bari şu blogumun görüntüsünü değiştireyim deyip duruyordum uzuuun zamandır...

      Ha bugün ha yarın deyip, bloguma yeni bir yüz uygulamasını erteledim de erteledim.

      Sevgili Delfina demese, ertelemeye de devam edecektim.

      Çünkü; yeni ve değişik bir yüz aramaya, bulmaya ve uygulamaya vakit yok. Bir de dışarıdan şablon uygulamanın riski var tabii... Uyarlama aşamasında kayıplar yaşanabiliyor.

      Blogger'ın kendi şablonları ise çok klasik. Hiç yenilenmiş hissi vermiyor.

      Şimdi ise, bu uygulama size; "şablon" olarak çok fazla seçenek sunmamakla beraber (şu an için 4 adet), seçtiğiniz şablonun arka planından yerleşimine, renklerinden boyutlandırma ayarlarına kadar "alt bölümlerinde" özelleştirme şansı veriyor.

      Mesela bugün hava gri, içim de kapalı ise; seçtiğim şablonun kahverengi rengini ve ona uygun arka plan renklerini VEYA baharı hissediyorsam ve kıpır kıpırsa içim şablonumun yeşil veya pembe olanıyla, ona uygun arka plan renk kombinasyonunu tercih edebilirim. Seçenek çok...

      Buradan siz de yenilenme adımlarına başlayabilirsiniz...

      Detaylı bilgi ise buradan...

      Delfina'ya bir kez daha teşekkür ediyorum.

      Hepimize kolay gelsin.

      bir nefes...

      Aşağıdaki yazı Yansıma ve Yanılsama / brajeshwari' den*...

      Çok beğendim. Buradan "Mutluluk Meditasyonu" başlıklı yazısına ve diğer yazılarına da ulaşabilirisiniz:

      Buyrun:


      "Su olduğunu düşün... Özgürsün... Gökyüzü rengindesin... Serinsin. Gökyüzü üstünde süzülüyor. Bulutlar topak topak... Su gibi dalgalanıyor ve salınıyorsun. Çakıl taşlarının arasından süzülüyorsun, sonra çekiliyorsun. Huzurlusun. Martılar cıvıldaşıyor, duyuyorsun. Sonsuzsun, ufuk çizgisisin, derinsin, berraksın. Mavi olduğunu düşün. Bırak kendini, kendi maviliğine...


      Rüzgar olduğunu düşün... Eserken selam verdiğini... Ağaçlara, yapraklara, çimenlere... Bir yerden geri döndüğünde, havalandırdığını düşün toprağı, yaprakları ve yaşamı.... Bir çocuğun yüzünden makas aldığını düşün. Bisikletin arkasından güç ver bir diğerine... Kuşlarla beraber yol al... Ilıksın, hafifsin.. İstediğin her yere varırsın. Es şimdi özgürce...


      Toprak olduğunu düşün... Sereserpe... Ağaçların sana kökleriyle nasıl sarıldığını gör... Dinginsin. Bereketlisin. Büyütürsün, Sevgiyle çoğaltırsın. Toprak olduğunu düşün. Bacaklarınla, kollarınla, tüm gövden ile... Sereserpe... Uzan gönlünün büyüklüğünce...


      Yağmur olduğunu düşün... Her damlada temizlediğini... Her damlada, rahatladığını, azaldığını ve gitmesi gerekenleri bıraktığını... Camlardan süzüldüğünü düşün... Yollardan aktığını... Yapraklara damladığını... Huzursun. Yağarken, bırak... Bırak ki, içindeki gökkuşağının temizlensin renkleri...

      Güneş olduğunu düşün... Baktığın her yere ışık dağıttığını, aydınlattığını... Sıcacıksın. Sana döner çiçekler... Isıtırsın, güçlendirirsin, yaşatırsın. Sıcacık sarıldığını düşün herkese ve herkesle beraber kendini de kucakla...

      Sevgi olduğunu düşün... Şifa gibi... Kime dokunsan, kime baksan, kime birşey söylesen herkesi şifalandırdığını... Tebessüm eden çocukların yüzünde, kahkahaların arasındasın, ellerinin içinde, dokunduğun her yerdesin. Sözcüklerin içine serpiştirilirsin. Öpücüklerle çoğaltılırsın. Göz göz gelişlerde sessiz anlaşmasın. Özlemin içindesin. Adımların arasındasın. Hayatın her yerinde, insanların gönüllerindesin. Nefes alıp, verirsin. Sen Sevgisin.

      .
      Toprak büyütür, çoğaltır.
      Bazen rüzgar esebilir ve yağmur yağar azalırsın belki biraz...
      Ama mutlaka Güneş açar.
      En önemlisi Sevgi her zaman şifalandırır..


      Sen, Sevgi ol.
      Toprağı yeşert, Güneşi doğur, Rüzgar ol es gönlünce,
      Yağmur ol damla damla ve gökkuşağının tüm renklerine bürün sonra...
      .

      Nefes al, ... nefes ver. ,,,




      Namaste ♥


      ___________

      (*Namaste is an ancient Sanskrit understanding that says, "I respect the place in you that is of Love, of Truth and of Light. When you are in that place in you, and I am in that place in me then we are one." ) "




      * teşekkürler

      12 Mart 2010 Cuma

      iyiyim hem de çok...

      Yediklerime dikkat etmeye,

      Akşam yemeğinden sonra bir şey yememeye,

      Yürüyüş yapmaya

      BAŞ-LA-DIM!


      Mehtap'ın blogunda arkası arkasıya sıralanan "başarı" hikâyelerinden,

      Tesadüfen(!) keşfettiğim o güzel kızın blogundaki müthiş azim ve başarı hikâyesinden sonra,

      Utandım!

      ve

      BAŞ-LA-DIM!


      Yine her gece mutsuz yatıp, sabahları umutsuz uyanmaya başladığım,

      Kendime bile yalan söyler olduğum için,

      BAŞ-LA-DIM!


      Bahar 'ın (adı gelse de) kendi gelmeden, 1 arpa boyu da olsa yol alabilmek,

      Güneş sıcacık kendini hissettirdiğinde, "Ne giyeceğim?" diye dolabın önünde delirmemek için,

      BAŞ-LA-DIM!


      Son defa "başladım" demek için,

      Sözde hep vardı da, özde de "başaracağım"a inandığım için,

      BAŞLADIM!

      10 Mart 2010 Çarşamba

      Enerji Otobüsü

       "tüm başaranlara" başlıklı yazımda çok beğendiğim, güzel bir söz alıntılamıştım:

       "Denemekten vazgeçene kadar yenilmiş sayılmazsın."


       Bu söz aşağıdaki kitaptan alıntı idi:

      Enerji Otobüsü

      Hayatınızı, İşinizi ve Ekibinizi Pozitif Enerjiyle Doldurmanın 10 Kuralı


      “Her sabah bir seçim şansınız vardır. O gün pozitif mi yoksa negatif düşünen biri mi olacaksınız? Pozitif düşünmek size güç verir.”

      Ken Blanchard


      Herkes hayatında birtakım zorluklarla karşılaşır. Ve tüm insanlar, kurumlar, şirketler ve ekipler kendilerini ifade edebilmek ve başarıya ulaşmak için, olumsuzluklarla ve güçlüklerle baş etmek durumundadır. Hiç kimse birtakım sınavlardan geçmeksizin hayatını sürdüremez ve sınavlarda verilecek yanıt da pozitif enerjidir.


      "10 dk.’da Enerjinizi Depolayın"  kitabının yazarı Jon Gordon bu kez de hayata geçirilebilir stratejilerle dopdolu bir enerji yolculuğuna çıkarıyor bizleri…


      Eğer;

      • Gerçek başarıya ulaşmanızı,

      • Geleceğe yönelik olumlu düşünmenizi,

      • Hayatınızın her anında enerjinizi yüksek tutmanızı sağlayacak on sırrı öğrenmek istiyorsanız,
      Enerji Otobüsü’nü sakın kaçırmayın!


      “Olumlu ve yüksek performanslı bir organizasyon kurmak istiyorsanız otobüse binin ve bu kitabı okuyun!”

      Jeffrey FoxYağmurcu Olmaya Giden Yol kitabının yazarı



      HAYAT YOLCULUĞUNUZ İÇİN GEREKEN 10 KURAL

      1. Otobüsün şoförü sizsiniz.

      2. Tutku, Hayaller ve Odaklanma, otobüsünüzün doğru yolda ilerlemesini sağlar.

      3. Hayat Yolculuğunuzu pozitif enerjiyle doldurun.

      4. İnsanları otobüsünüze davet edin ve önünüzde uzanan yol hakkındaki hayallerinizi onlarla paylaşın.

      5. Otobüsünüze binmeyen insanlar için enerjinizi boşa harcamayın.

      6. ENERJİ VAMPİRLERİNE otobüsünüzde yer olmadığına dair yazı gönderin.

      7. Coşku, daha çok yolcuyu otobüsünüze çeker ve enerjilerini arttırır.

      8. Yolcularınızı sevin.

      9. Otobüsünüzü belli bir amaç uğruna sürün.

      10. Yolculuğun tadını çıkarın ve eğlenin.



      * * *


      Bu kitabı okuduktan sonra, ben de kendi yolculuğum için "Enerji Otobüsümün Eylem Planı"nı hazırladım:


      1. adım: Vizyonumu  yarattım _ OK

      2. adım: Vizyonumu belirlediğim amacımla doldurdum_ OK

      3. adım: Hedef Bildirimimi yazdım_ OK

      4. adım: Vizyonuma odaklandım_ OK

      5. adım: Odak noktamı yakınlaştırdım_OK

      6. adım: Otobüse bindim :))

      7. adım: Yolculuğumu "Pozitif Enerji ve Coşkuyla" doldurdum


      süreç devam ediyor... aşağıdaki maddeler de işleme konacak, zamanı geldiğinde...

      8. adım: "Enerji Vampirlerinin Burada İşi Yok" Yazan Bir İleti Gönder (kendim de dahil)

      9. adım: Derin çukurları ve zorlukları idare et

      10.adım: Yolculuğumdan keyif alıyorum



      Tavsiye ederim.

      8 Mart 2010 Pazartesi

      "kutlu olsun..."




      8 Mart bizim evde sadece malum sebeple kutlanmıyor.


      Bugün, bizim "biz" olmaya karar verdiğimiz gün olması sebebiyle ayrı bir güzel, ayrı bir özel.


      Bu sebeple; şimdi ve şimdilik uzaklardasın ama buradan sana "o günkü" nergislerin kokuları ile dolu sevgimi gönderiyorum...


      Her tercih bir vazgeçişti.


      Biz birbirimizi seçtik!


      6 Mart 2010 Cumartesi

      Arada olur bana böyle...

      Bakmayın aşağıda yazdıklarıma.

      Evet, kendim için istediklerim doğru.

      İlk fırsatta, hepsini olamasa da, birkaçını yapacağım...

      Ama onun dışında, ben bu yoğunluğu seviyorum!

      (ne bu şimdi? tipik terazi dengesizliği mi? :)))

      Bilmem olabilir! Yine dengeyi bulmaya çalışırken, dengesizlik yapmış olabilirim. Sevdiğim herkesi mutlu etmek istiyorum ama bu mümkün değil, biliyorum. Ve "başkalarını mutlu etmeye çalışanlar, mutsuzluğa mahkumdur" sözünü de biliyorum.

      Doğru/Yanlış tartışılabilir. Ama elimden başkası gelmiyor. Kendimi hep en sona atıyorum, atıyorum... Bazen de sonunda böyle patlamalar yaşıyorum. Ama neyse ki, sık olmuyor, olsa da uzun sürmüyor.

      Ben beni bu halimle seviyorum :)))

      anlatamıyorum...

      Ruhumun dinginliğe ihtiyacı var.

      Bu ara, çok koşturuyorum. Ne cumartesim var ne pazarım... Bu tempoda "sadece benim olan" zaman ise, YOK!

      Hata, biliyorum...

      Dur! demek vakti geldi.

      Başağrılarımın artışını bunun göstergesi olarak alıyorum. Sabaha doğru uyandığımda, başım çatlıyordu. Şimdi hafiflemiş durumda ama biraz sonra zonklamaya başlamayacak diyemem... Geliyor, yokluyor, gidiyor!

      İş yerimdeyim bugün de. Çalan telefona yetişemedim demin. Annemmiş arayan. Hemen geri döndüm. "Neredesin, araban yok?" dedi. "Sesi biraz kızgın mıydı, bana mı öyle geliyor?" dedim kendi kendime... "Okuldayım anne" dedim...

      -"Bugün cumartesi kızım"
      -"..."
      -"Neyse... Marketten dönüyordum da uğrayıp göreyim, demiştim... Tamam, hadi bak işine!!!"
      -"Tamam anne, sağol."

      Evet, sesi kızgın!

      Haksız mı? Değil.

      Bir haftadır görmedim, özlemiş belli. Ben de özledim.

      Mazeret kabul edilmez! Evet, ama...


      • Sabah 8.30 akşam 18.00 mesai.

      • Saat 18.00'den sonrası, o saatten sonra eve gelip yapılanlar, klasik "çalışan kadın rutinleri"... Anlatmaya gerek yok aslında, yaşayan bilir... Önce yemek faslı, sonra çocukların dersi ve diğer ihtiyaçları, sonra rutin meyve&çay, vs. servisleri, sonra acil ev işleri, sonra ertesi günün yemeğine dair hazırlık, sonra ertesi güne hazırlanacak yazılar, sonra...


      • Bu arada bir fırsat bulunursa; anne& kayınvalide ziyareti, diğer eş-dostun ise telefonla hatırlarını sorma...

      Annem kızmış bana, haklı. Bu hafta da, her zamanki gibi, her gün telefonla konuştuk ama gidip göremedim, O da gelmedi.

      "Vakit ayırmam lazımdı" dedim içimden.

      Telafisi olmayan kayıplar bunlar.

      Evet ama, ben kime kızsam?

      O'nun telefonuna yetişemediğim gibi, hayata da yetişemiyorum bu aralar. Bir taraf yarım, bir taraf mutsuz hep. Olayın "ben" tarafı ise hepten yok! Kimse farkında değil.

      Bu kadar uğraşma, koşturmada; olayın hem öznesi, hem nesnesi olmak istiyorum biraz da... Yani kendim için de bir şeyler yapmak, aylak aylak dolaşmak mesela, sahilde yürüyüşe çıkmak, sinema veya tiyatroya gitmek tek başıma... Sabahtan akşama kadar battaniyeme sarılıp, yumuşacık koltuğuma gömülmek ve o ne zamandır başlayamadığım kitabımı ara vermeden okuyup, bitirmek... Bir kursa kaydolsam mesela... Ne zamandır "hobim" dediğim bir şeyle uğraşmıyorum, farkında mıyım? Veya -üniversitede 2 sene öğrettikleri ama hafızamda sadece bir kaç kalıp cümle kalan- İtalyanca öğrenmeye devam etsem...


      Geç kalıyorum hayata ve bu geçen zamanın telafisi yok, biliyorum.

      Biliyorum da, önce "kendime anlatamıyorum"...

      4 Mart 2010 Perşembe

      pas geçiyorum!

      Kaç günden beri bu günü düşünüyorum.

      Yani, hesap gününü!

      Pazartesi sendromundan başka, bir de başıma "ayın 4'ü sendromu" çıktı!

      Çünkü o gün, "ak-kara" belli oluyor. "Kaçamaklar" yüze vuruluyor. Kimse kimseyi kandıramıyor.

      İşte bu yüzden kaç gündür "ne yapsam da, şu ayın 4'ünü ötelesem?" diye düşünmekteyim. Hani işini zamanında bitirmeyen memur, ödevini gününde teslim etmeyen öğrenci misali... Ek süre koparırsa, o an için onlardan mutlusu olmayacaktır ya, aynen öyle!

      Mesela, 4'ü değil de, 14'ünde vereyim raporumu.


      (İÇ SES: Bu kadar zaman olmamış da, 10 günde ne mucize bekliyorsun?)



      -10 gün'cük daha verin bana...


      (İÇ SES: Ah! 10 günün, 10 gün'lerin kıymetini bilmediğin için ya bu tasa!)




      -Ben bu gün "pas geçmek" istiyorum.

      Bugün tartıdaki rakamı yazmamak, kendime bile söylememek istiyorum.

      Kendimle yüzleşmek falan da istemiyorum.

      Yüzleşe yüzleşe iyice "yüz göz olduk" zaten!


      Aslında 1 Mart'da ;
      • yeni bir gün
      • yeni bir hafta
      • yeni bir ay
      • yeni bir mevsim

      çerçevesinde "yeni bir ben" için çalışmalara başladığım gün tartıldım.

      İlk şoku o zaman yaşadım ben zaten.

      Sonra bu sabah "rutin ayın 4'ü" çerçevesinde yine tartıldım.

      1 Mart'daki rakama nazaran süper, göbek atmam lazım.

      Ama geçen ayın 4'ü ile kıyasladığında da otur ağla!

      O yüzden; ileride bir gün yazacağım ama bugün yazmıyorum!

      Kendime bile dürüst olmuyorum.

      Lütfen, bu kadarcık hakkım olsun.

      Anlasana, "azimsizliğim konusundaki azmimden dolayı" utanıyorum!



      (İÇ SES: ... )

      3 Mart 2010 Çarşamba

      tüm başaranlara...

      Birbiri ardına "başarı" hikâyeleri geliyor.

      Buyrun bir tane daha...

      Sadece yazılanları okumak da etkili ama bir de fotoğraflar konuşunca, etki tavan yapabiliyor.

      Bu hikâye azmin hikâyesi.

      Benim hikâyemle tek benzer yanı, başlama zamanlarının aynı olması.

      Nur "10 ayda 25 kg. " vererek ve daha verecek bir 10 kilosu olduğunu söyleyerek, "örnek" oldu tüm başarmak isteyenlere.

      Benimkinde ise kayda değer bir şey yok! Hâlâ debeleniyorum, hâlâ 89,9'u göreceğim günü bekliyorum. "Ah Vah" ile bu yolda mesafe alınmayacağını biliyorum.

      Ama tamamen de vazgeçmiyorum.

      "Denemekten vazgeçene kadar yenilmiş sayılmazsın." *

      Bu sebeple; bu başarı hikâyelerini 2 türlü çok seviyorum. Bir, kendi başarısızlığımı yüzüme vurdukları için; iki, beni denemeyi vazgeçmekten alıkoydukları için...

      Tüm başaranlara içten tebrik ve teşekkürlerimle...



      * John Gordon, Enerji Otobüsü (bu kitapla ilgili bir ara konuşalım)

      2 Mart 2010 Salı

      pedagojik yaklaşım

      Öyle bir zamanda geldi ki; ne baş ağrım kaldı, ne havanın iyice kapatmasıyla iyice kasvetli hâle gelen odamdaki bu ağırlık, ne gerginliği ortamın... Hepsi geçti.

      Sancılı "yeni yetme=teenage" dönemleri! Aldı götürdü beni...

      Yazının bir yerinde gülmemi duymasınlar diye ağzımı kapattım, sonra duyarlarsa duysunlar diye koyverdim kahkahamı...

      Muhakkak herkese geliyor bu tip mailler ve beğenilenler de paylaşılıyor zaman zaman... Ama bunu buradan paylaşmak istemem kendim için... Aralarda kaybolup gitmesin, dönüp dönüp okuyayım diye... Bir de bizim evdeki "potansiyel emo"lar ile karamsarlığa kapıldığım anlarda, içimdeki "bilmiş pedagog" tarafından acımasızca sorgulandığım zamanlarda sarılayım şu "ne varsa, eskilerde var" felsefesinin örneklerine diye...


      Çok uzattım! Buyrun:



      Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi,
      grip "Yatınca geçer"di, başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz" denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün" şeklinde konu halledilirdi!

      Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, "Tembel"din ya "Yavaştan, sağlam sağlam öğreniyor"dun!Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde" derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı, susup otururdun.

      Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar. Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı', okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif', aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler!

      O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular? Emo!

      Emo ne? Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya...Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar. Aha onlar Emo!

      ...


      *HERKESİN KEYFİNİ KAÇIRDIM*

      Ay kıyamaam!

      Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır!

      Kafam neye bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım. Saçımı taramadım, denizegitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım.

      Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı.

      "Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırımbirkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmişti.

      Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir. Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir!

      Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle, yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Alırım ayağımın altına" diye başladı ve "Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsanda git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah..." şeklinde bitirdi!

      *NE DERDİM KALDI NE DE TASAM*

      Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir.Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır!

      Aynen öyle oldu.

      Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım.


      ..."


      diye devam ediyor yazı. Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.




      * * *

      Teşekkürler Gülse BİRSEL :))

      1 Mart 2010 Pazartesi

      ne o, ne öbürü...

      Sabah harika uyandım. O klasik sendromdan eser yoktu. Aksine kararlı, mutlu ve huzur dolu oturdum kahvaltı sofrasına. Sonrasında; işe getirmek için ara öğünlerimi ve öğle yemeğimi hazırlarken, bir yandan da özellikle gece gelen "yeme ataklarına karşı" kafamda planlar hazırladım.

      Lay lay lom geldim işime. Kahvemi içerken, maillerimi açtım, her zamanki gibi...

      Can arkadaşımdan gelmiş bir mail: "kilo almaktan korkma..."

      "Hah" dedim, "tam da bu günün anlam ve önemine uygun bir yazı galiba!"

      Beraber okuyalım mı?



      "Avustralya'da, bir spor salonunun camında bir reklam; zayıf ve bronz tenli bir kadın afişinin hemen yanında şöyle yazıyor:

      "Bu yaz, denizkızı mı olmak istersiniz, yoksa bir balina mı?"

      Afişteki mankenin fiziksel özelliklerinden çok uzak olan orta yaşlı bir kadın, spor salonundan içeriye kafasını uzatarak reklam ile ilgili şöyle bir cevap veriyor:

      İlgilenenlere duyurulur, Balina...

      • Balinaları arkadaşları asla yalnız bırakmazlar, yunuslar, deniz aslanları, meraklı insanlar..
      • Aktif bir cinsel yaşamları vardır, hamile kalır, sevimli bebek balinalar doğururlar.
      • Denizde yüzer, oynarlar.
      • Polinezya adalarının mercan kayalıkları gibi muhteşem yerleri görme şansına sahiptirler.
      • Balinalar harika şarkı söylerler, CD'leri bile vardır.
      • Bazı insanlar dışında, onlara zarar vermek isteyecek tek bir varlık yoktur.
      • Dünyada herkesin sevdiği, koruduğu ve hayran kaldığı şahane hayvanlardır.

      Denizkızı?

      • Öncelikle, denizkızı diye birşey yoktur.
      • Var olsalardı da kimlik karmaşası sebebiyle psikolog kapılarında sıra oluştururlardı: Balık mısın? İnsan mı?
      • Cinsel hayatları yoktur. Yanlarına yaklaşan erkekleri öldürüyorlar, nasıl olabilir ki?
      • Hem, iyice bir bakın, gerekli donanım nerede?
      • E, sonuç olarak çocukları da olmaz.
      • Zaten balık kokan bir kadını kim ister ki?

      Sonuç?

      Ben balina olmayı tercih ederim.

      Medya sadece zayıf insanların güzel olduğunu savunuyor ama ben çocuklarımla dondurma yemeyi, beni heyecanlandıran adamla güzel bir akşam yemeğinde sohbet etmeyi, arkadaşlarımla çikolata paylaşmayı çok seviyorum.

      Zamanla kilo alıyoruz; çünkü, kafamıza o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki yer kalmıyor ve bedenimizin diğer bölümlerine yerleşmeye başlıyor.(buraya çok güldüm :)))

      Yani, biz kilolu değiliz, inanılmaz kültürlü, eğitimli ve mutluyuz.

      Bugünden itibaren, aynaya bakıp da kalçamı gördüğümde, şunu düşüneceğim:"Allah'ım ne kadar da akıllıyım!" (... ve buraya da :)))
      (zaten akıllı erkeklerde akıllı kadınları sever di mi ? ;) "

      diye bitirmişler yazıyı...

      Sabah sabah çok güldüm. Cevap yazdım arkadaşıma:

      "Bugün pazartesi: hem haftabaşı, hem aybaşı, üstelik bir de mevsim başı...
      Ben de bu güzel günle yeni bir başlangıç yapayım derken, yazın kafamı karıştırdı!
      Ben de balina kalmaya devam mı etsem acaba? "

      * * *

      Şaka bir yana... Balina gibi görünmeden de, o üstte sayılanları yapabileceğimizi; çocuklarımızla dondurma yiyebileceğimizi, sevdiklerimizle güzel akşam yemeklerinde bir araya gelebileceğimizi, arkadaşlarımızla çikolatamızı paylaşabileceğimizi biliyoruz pekâlâ...

      "balina" olmak istemiyorum ama "denizkızı" olmak da istemiyorum ben... Çünkü ben benim. Benden ne olacağını, kendimi iyi nasıl hissedeceğimi, en doğru "içim" söyler bana... Yeter ki, onun sesine kulağımı tıkamayayım!