6 Kasım 2009 Cuma

özümüze dönebilsek

Bizim evde sabahları kahvaltı yaparken "habertürk" kanalı açık olur ve -bilenler bilir- bu kanalda saat 08.00'dan itibaren de köşe yazarlarının o gün gazetelerinde çıkan haberleri okunur... Sonradan doyamayıp, bir kez daha görerek, dokunarak, koklayarak okunsa da, sabah erkenden "kim ne demiş"i bir çırpıda almak çok pratik ve yararlı oluyor... Böylece çocuklar da -yaşları icabı henüz köşe yazarlarının hepsini takip edemeseler de(spor yazarları hariç :)) farklı görüşleri dinleyerek, en azından bir kulak dolgunluğuna sahip oluyorlar.

Ne uzun bir girizgâh oldu!

Bu sabah -üslubuna bayıldığım- Yılmaz Özdil'in yazdıklarını dinlerken kâh güldüm, kâh vahlandım. Neden mi, buyurun:


"GDO’lu diyet tarifleri

Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.

Şöyle...
*
Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.
*
Ne verirlerse...
Onu yiyeceksiniz.
*
Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.
*
Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.
*
Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak? Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?
*
Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?
*
Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!
*
Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?
*
Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.
*
Uzatmayayım.Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.
*
Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!
*
Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.
*
Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz..."


--------------------------------------------

Ne yerinde tespitler, değil mi?

Gerçi PDA'nın mimarı Tansug'lardan gelen mailin başlığı "GÜNAYDIN!" idi...

"Kocaman bir "Günaydın"! günlerdir mahut GDO Yönetmeliğine dört elle sarılıp sürekli haber üreten, Bu arada ister istemez yıllardır sadece dar çevrelerde konuşulup çözümler aranan doğal beslenme konusuna da değinmeye başlayan ve doğal döngüyü farkeden kitle iletişim araçlarına!..Kimi çevrelerde bu konunun yaygın biçimde ele alınmasının grip aşısı v.d. konularda dar boğaza girilmesi üzerine "gündemi değiştirmek" amacıyla yapıldığı söyleniyor... Öyle bile olsa bir kere Pandora'nın kutusu açıldı... Gene de çok dikkatle izlemekte yarar var bu iletişim fırtınasını...Önemli olan "sonuç" çünkü, her zaman olduğu gibi..."

demişler. Haklılar da...

Ama her işte vardır ya bir hayır, acaba bu GDO fırtınası da bir şeylere vesile olur da bir parça da olsa özümüze döner miyiz?

Kimbilir?

"Bir anne olarak ben neler yapıyorum?"

Yarına...

Sevgiyle ve sağlıkla...