21 Ekim 2009 Çarşamba

"zaman sadece birazcık zaman"

Az önce öğle yemeğinden geldim:

Yayla Çorba, Patlıcan Musakka...

Yedim!

Ne yayla çorbadaki pirincin, ne de musakkadaki patlıcanların yağda kızartılmış olmasının beni germesine izin vermeden... Ekmek almadım, makarna almadım... Muhallebiyi de yanıma aldım, öğleden sonraki çay saatimde ara öğün yapacağım... Sabahki ara öğünümde ise 1 adet yeşil elma vardı...

Kahvaltım klasik peynir+domates,vs.. türündeydi..

Akşam yemeğinin de böyle "dengeli" olacağından hiiç şüphem yok, kesinlikle!

Zaten gündüzleri asla kaçamak olmuyor. Her şey çoğunlukla dengeli ve sağlıklı... Geçen gün öğle yemeğinde hep "zararlılar" vardı, ben de sadece bir çorba içtim... Arkadaşım soruyor "sen gerçekten doydun mu şimdi?" diye... "Evet" dedim... "Midem çok dolu ve şiş ama beynim aç!"... Gülüştük... Anladı mı bilmiyorum ama beynin aç olması esas tehlikeyi oluşturuyor aslında... Gözün döndüğü zamanlar beyin açlığının tavan yaptığı zamanlara denk gelmekte genelde...

Dedim ya benim açımdan gündüz hiç sıkıntı yok!

Amaa...

Gel gör ki akşam yemek sonrası "çay faslı" beni bitiriyor yine...

Bu aralar ben yine buna teslimim... Bazen az zaiyat bazen fecaatt!!!

Bu faslı bıraktığımda veya "kararınca ve sağlıklı tercihlere yöneldiğimde", biliyorum ki ibre yine "-"ye doğru gidecek..

Biliyorum ama "bu ara" uygulayamıyorum...

Teşbihte hata olmaz ama ateş çemberinin* tam orta yerinde gibiyim... Çember gittikçe daralıyor ve biliyorum eğer kendimi atamazsam dışarı, yanacağım! Yine mutsuz, yine huzursuzum bu yüzden...

Bu nedenle, önce ruhumun sonra bedenimin bir arınmaya ihtiyacı var...

Anladım ki beni yine "RUH ve BEDEN TEMİZLİĞİ" paklayacak...

...

*"... ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın... kendin içindeyken kafan dışındaysa çaresi yok kardeşim... her akşam böyle içip kederlenip mutsuz olacaksın... meyhane masalarında kahrolacaksın... şiirlerle şarkılarla kendini avutacaksın... ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın..."