31 Aralık 2010 Cuma

son söz

Az önce Mehtap'ın yazısı düşündürdü yine; "yarın ne kadar yeni?"

Ne güzel bir soru, değil mi?

Yarın Ne Kadar Yeni?

Yarın Ne Değişecek?

Yarın Bende Ne Değişecek?

Yarın önemli! Her yeni günün olduğu kadar...

Ama bunun bilincinde olarak yaşarsam ve hayatıma geçirirsem kıymeti var, yoksa sıradan ve birbirinden farksız geçer günler, değil mi?

"Bugünü düne eşit olan zarardadır" sözünü yaşayabilirsem; gece başımı yastığa koyup da günün hesabını yaparken "bir arpa boyu da olsa" yol aldığımı hisseder ve huzurla uykuya dalabilirsem, ertesi güne "dahası için" uyanmaz mıyım?

Az önce kırdığım kalp için pişmanlık duyup, 2 gün veya 1 hafta sonra yine aynısını yaparsam, değişim ve gelişimden söz edilebilir mi?

Değişmek ama daha da önemlisi gelişmek için çok çalışmak lazım ama ondan da önce "istek" ve "kararlılık" gelir. Peki bu istek ve kararlılığı sağlayacak ve diri tutacak güç ne olacak?

O güç içimde aslında!

İNANÇ içimdeki gücüm benim! Zaman zaman saklansa da , oradan tutup çıkaracak ve bu yolculukta bir daha saklanmamasını sağlayacak bir şey lazım...

2011'in gelmesine saatler kala, kafamın içinde binbir düşünce! Her yılın son günü olduğu gibi; içimde hüzün ve sevinç mozaiği yumak olmuş, pastel ve canlı renklerin yansımalarında dans ediyor. Umut ise her zamankinden daha fazla yer kaplamış durumda, "bu sefer başka"yı daha çok hissettiriyor! Derken Mehtap'ın yazısı ve o yazıya yorum bırakırken aklıma gelen sözler, "işte bu!" dedirtiyor bana...

İnancımı körükleyecek iki söz;

"çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak" insanın gönlünü öldüren üç şey imiş ya,

"az ye, az söyle, az incit" Mevlana öğüdüymüş ya...


Dahası söze gerek var mı ki?

30 Aralık 2010 Perşembe

2010 giderken...

"2010 için şükrediyorum."

Nefes almaya devam edebildiğim, bazı sağlık sorunlarım olsa da, sevdiklerim hep yanımda ve destek olduğu için;

Çocuklarım ve eşim yanımda ve sağlıklı oldukları için;

Annem, babam, kardeşlerim ve sevdiklerimle; kâh mutlu kâh üzüntülü de olsa, "hep beraber" bir yıl daha geçirdiğimiz için;

Paylaşmanın yüksek hazzını tadabilme fırsatlarını önüme çıkardığı için;

İş'le ilgili kendimi geliştirme fırsatı için;

Başarılı ve verimli bir yıl olduğu için;

Hiç bilmediğim konuların kapıları açıldığı ve ben de başkalarına bilmediklerini aktarma fırsatı bulabildiğim için;

Kendi iç hesaplaşmalarımdaki "+" / "-" dengesinde, "+"'lar ağır bastığı için;

Bir işi "sadece istediğim için" yapma ayrıcalığına ve keyfine sahip olduğum, "istemediğim" işler için ise sabrını verdiği için;

"Farkında olarak yaşamayı" kısmet ettiği ve öğrettiği için;

"insanlara güven" konusunda gittikçe zayıflayan inançlarımı, 2010'un şu son günlerinde üst üste yaşattığı sürprizlerle tekrar yeşerttiği için,

ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM.


Ve 2011!

Her ne olursa olsun, hayat ne getirirse getirsin; umut etme ve şükretmeyi benden ve sevdiklerimden esirgeme!

Bu sene hem ruhen, hem bedenen "zayıflamayı", yani "arınmayı ve tüm fazlalıklarımdan kurtulmayı" çok istiyorum. Bunun için çabalarımın sonuçsuz kalmamasını, düşe kalka da olsa hedefime varmayı ve 2011'in bilançosunda bunun için de "teşekkür" edebilmeyi diliyorum senden Allah'ım...

. . .

Sağlık, huzur, başarı, bereket, umut ve bunların getireceği mutlulukla dolu bir yıl olsun herkese...

23 Aralık 2010 Perşembe

"hep destek"

Bu sene "paylaşma" konusunda gerçekten verimli geçti. Okul Aile Birliği'mizin yürüttüğü kampanyaların haricinde, kişisel olarak da farklı illerdeki farklı okullara (özellikle köy okulları) ulaştım. Ben ne yapabilirim ki diyenlere önereceğim bir adres "kardeş okullar" sitesi. Lütfen ziyaret edin ve öğretmenlerimizin sesine kulak verin.

Çünkü gitmesek de görmesek de o okullar bizim, o çocuklar bizim!

Gönderinin ulaşmasının ardından gelen mailler ve fotoğraflardaki o sıcacık gülen yüzlerin verdiği haz öyle tuhaf ki... Buruk bir mutluluk bu! Paylaşmanın verdiği mutluluğun yanında, elden daha fazlasının gelmemesinden ve yardım elinizi bekleyen daha yüzlerce okul, binlerce öğrenci olmasından kaynaklanan "yetememe" duygusunun verdiği burukluk!

Olsun; kurtarabildiğimiz bir deniz yıldızı da olsa, durmak yok!

Bu yüzden, sevgili Pino 'nun sayfasında gördüğüm yazı ile mutlandım ve buradan da paylaşmak istedim. Kendi çizdiği resmi alıntılayarak, sizi o sayfaya yönlendiriyorum. Lütfen resme bir tık...

19 Aralık 2010 Pazar

1 hafta bitti bile...

Bugün bir hafta geride kaldı.

"3 Günlük Programa Giriş Listesi" ve ardından "10-24 Kasım Listesi" ile devam ediyorum.

İyi gidiyor. Gündüzleri asla sorun yok, malum gece yemekten sonraki alışkanlıklar taşları oynatıyor biraz... O da yola girecek, sabır. 21 gün gerekmiş, bir davranışın alışkanlığa dönmesi için... Bu sebeple sabır lazım, zaman lazım.

Spor yok henüz. Yürüme bandı bel fıtığım için çok da sağlıklı değil (tecrübe ile sabit). Bu yüzden şimdilik tercih etmiyorum. Belki ileride, bir 10 kilo verince tekrar buluşuruz kendisiyle. Peki ne yapacağım. 1. seçenek; dolaba kaldırdığım yürüyüş, egzersiz cd'lerim... Bugün Leslie Sansone ile ufak ufak yürüyüşe başlamayı planlıyorum. İkinci seçenek ise, yüzme. Yaşadığım yerde güzel ve sağlıklı bir alternatif oluştu bu konuda, bunu araştıracağım. Bu arada bir fitness center'a " aylık üye oldum. Gerçekten hastalandım, gidemedim, hemen akabinde iş seyahatlerim çıktı, vs. Rica ettim, üyeliğimin başlangıcını ertelediler, istediğim zamana kaydırdılar başlama tarihimi. O tarih geldi çattı, yine gitmedim. Bu sefer canım hiç ama hiç istemedi. Göz göre göre yaktım verdiğim parayı. Paradan geçtimi sözümde duramadım diye üzgünüm ama ne yapayım "yerim dar/ yenim dar" hesabı... Gönül istemeyince olmuyor işte!

Sabah ara öğünümü yemem gereken saatte dışarıdaydım. İşim uzayınca, ara öğün saati de sarktı. Bundan böyle çantama muhakak "2-3 kayısı + 2 ceviz veya 7-8 fındık/badem" zulalamadan dışarı çıkmama kararı aldım.

Eve geldiğimde gecikmeli de olsa "yoğurt+7-8 küçük siyah kuru üzüm+6-7 küçük badem" ile ara öğünümü yaptım.

Öğle için de alelacele mercimek çorbası pişirdim. İçine Mısır Çarşısı'ndan aldığım kurutulmuş sebze karışımından 1,5 avuç kadar bocalayıp, 2 kaşık z. yağı ve 2 çay kaşığı da himalaya tuzu koydum ve blendrdan geçirdim. 2. yemek olarak ise yağsız teflon sahana 1 yumurta kırıp karıştırdım, pul biberledim. 40 gr. ekmek ile bunları yedim. Yumurta mecburiyetten (protein olsun diye) ama çorba (2 kepçe) severek yendi. Tekrar almamak için mutfağı hemen terkettim :))

Bu hafta hiç mi kaçamağım olmadı sevgili günlük?

Oldu diyelim ve mevzuyu kapatalım. Küçük ve anlık satışlardı. Ayrıca bu hafta alışma haftası olduğu için, o kadarcık kusur hoş görülebilir sevgili bedenim ve metabolizmam tarafından diyorum ve esas yılbaşı haftasında çıkacağım seyahatte ne yapacağım* bakalım diye hafiften iç geçiriyorum :S

* elbette ki hiç birşey yapmayacağım! programım ne diyorsa onu yapmak için azami gayret göstereceğim, bol yürüyeceğim için sporun etkilerine güveneceğim, irademin benimle olması için dua edeceğim :) hepsi bu!

Çok keyifli, sağlıklı, huzurlu ve bol kazançlı bir hafta olsun.

18 Aralık 2010 Cumartesi

aynada ben

Bugün cumartesi ve uzun zamandır ilk kez evimdeyim.

Bunun için midir bilinmez ayrı bir hoşluk var içimde. Evimi seviyorum. Hele bir de yetiştirecek işler, beni strese sokacak sorumluluklar yoksa (mesela ev temiz, çamaşır-ütü sorunu halledilmiş, misafir gelme ihtimali yok, akşama yemek planlaması yapılmış ve bir hazırlık gerekmiyor, vs), yani gün benimse daha da seviyorum evimi ve başlıyorum "ne gibi değişiklik yapsam" diye düşünmeye...

Evin herhangi bir odası o gün nasibini alabilir; ya bir koltuğun, ya da bir dolabın yeri değişir büyük ihtimalle... Veya dolapların içi "yeniden ve farklı şekilde" düzenlenir (gerçi bunu son zamanlarda sadece kendi dolabıma yapıyorum çünkü aradıklarını bulamadıkları gerekçesiyle çocukların homurtuları yüksek sesle çıkar oldu :)

Eğer çok enerjik ve keyifliysem, "saklı bahçem*"i ziyaret ederim.

*İptal ettiğim tuvalete raflar, vs. yaptırdım ve küçük bir ardiye haline getirdim. Orası "benim" saklı bahçem! Benden başka kimse girmez, girmeye de teşebbüs etmez zira "atma özürlü" olduğum için zaman zaman "çöp oda" olmasına ramak kala kurtardığım bir yerdir orası.

İşte keyifli olduğum bir zamanda da orayı temizlemeye girişirim. İşim bittiğinde çöpe giden poşet sayısı o günkü performansımın ölçüsüdür :))

Biraz önce "3 yarım meyveli meyve salatası+3ceviz+7-8 küçük siyah kuru üzüm"den oluşan ara öğünümü yedim. Küçük hobi balkonumu ve oturma odamı "yeniden" düzenleyeceğim öğle yemeği saatine kadar... Sanırım bu hafta IKEA'ya gitmem gerekecek. DVD'ler için portatif raflardan almam lazım. Bizim marangoza sordum, deli bir fiyat çıkarttı. Gerçi IKEA'dan alınanlar için de montaj derdi var ama seviyorum bu işleri neyse ki... 2 haftadır elimde çekiç, çivi, metre; duvarları revize ediyorum, daha doğrusu duvarlardaki resim, tablo, tabak ve benzeri aksesuarları yeniden yapılandırmayla haşır neşirim :)

Gerçekten seviyorum bu işleri. Sorarlar ya, "bu mesleği seçmeseydiniz, ne olurdunuz?" diye.. Eğitimini aldığım meslek ilk hedefimdi ve Allah yardım etti, kazandım, okudum. Ama olmasaymış da severek yapacağım daha nice iş sayabilirim şimdi. Fakat uzun soluklu olur muydu, işte onun garantisi yok! Çünkü bir şeyi "ben istediğimde ve istediğim zaman" yapmalıyım. Zorlama zamanlara sıkıştırılmış işler beni boğar. Bunun için de "hobisini meslek olarak yapanlara" gıpta ettiğim anlar oldu ama hemen çark ettim. Çünkü iş gönüllülükten zorlamaya dönecek, bu da benim için "çöküş" demek!

Bu yüzden "feci kararsızlığımla" seçtiğim hobimi, "ayran gönüllülüğümle" her an terketme ihtimalim varken, bunu bir de meslek/iş olarak lanse etme gereksizliği(!) ortada...

Biliyorum tuhaf bir yazı oldu ama sebebi var... Mehtap sayesinde tanıştığım burçdaşıma "ben nasıl bir teraziyim"e örnek olsun diye yazılmış bir yazı bu... Hepsi bu değil tabii ama şimdilik yeter! Terazi olmayanlar ve/veya terazi burcuyla ilgilenmeyenlere tuhaf bile gelebilir. Çünkü mantık/ölçme-biçme her zaman ve her konuda işe koşulsa da zaman zaman mantıksız/anlamsız işler de benim beceri alanımdadır :((

:))

Sevgili burçdaşım, bakalım bu burcun bendeki yansımaları sendekiyle örtüşüyor mu?

Sevgiyle, iyi bir hafta sonu olsun...

16 Aralık 2010 Perşembe

yeni sezon başladı

Bir kez daha döndüm kürkçü dükkanına. Bir kez daha o girdapta boğulmak üzereyken, bir el tuttu çıkardı beni o kısırdöngüden. Ve bir kez daha "bu kez son" deyip sarıldım listelere...


Can olmadan Canan anlamsızmış ya, Canan'sız da Can tad vermiyormuş.

Bu sebeple, sağlık sorunlarımdan sıyrılır sıyrılmaz düştüm yine Canan'ın derdine, yine o güzelliğin peşine. Çünkü Can derdindeyken öylesine boşlamıştım ki O'nu. Gözümde yoktu ne O, ne de O'na verdiğim sözler... Sonra bir an geldi baktım Can geri gelmiş ama içimde bir boşluk, hüzün kocaman... Doldurmak için lazım olmayan ne varsa yaptım ama dolmuyor...

Mutsuzluğumun tavan yaptığı bir akşam, oturdum ve koydum takkeyi önüme:

" Bak!" dedim.

"Nedir bu halin senin? Birini buluyorsun, diğeri gidiyor. Bu işte bir tuhaflık yok mu? Aslında ikisi de birbirini tamamlamalı, birbirinden ayrılmamalı. Galiba sende var bir tuhaflık!"


"Sen ki denge insanı olmalısın, sen "terazisin"! Evet, az değildir geçmişteki vukuatların, "dengeyi bulmak için yaptığın dengesizliklerle" meşhursundur. Ama "artık yeter!" demek vakti gelmedi mi? Ne kadar yoruyorsun kendini farkında değil misin?


"Hadi silkin ve ayağa kalk. Yıkılmadım, ayaktayım(!) de ama bu acılı bir arabesk parçanın sözleri olarak kalmasın. Yaşa, hisset!"


"Hadi ne duruyorsun, başla yeniden... Yeniden ve son kez!"


* * *


İlk gideceğim yere gittim, bana en iyi gelen yere; Mehtap'a...


6 aydır bana "güzelliği" hatırlatan herşeye kapatmıştım kendimi. Ne kendi blogum ne de diğerlerini canım hiç istemedi. Mehtap geldi ara ara aklıma, ama hiç gitmedim O'nun sayfasına da çünkü beni bu içine düştüğüm tuhaflıktan çıkaracaktı, biliyordum ama ben bu çukurdan çıkmayı istemiyordum. Hiç kimsenin elini istemiyordum.


Evet, tahmin ettiğim gibi. O yine bana iyi geldi.


"Hadi bakalım, toparlanın!" çağrısını 1 Ekim'de yapmış. Yani benim doğum günümde, beni de çağırmış. Ama duymamışım. Yeni kararlar, yeni başlangıçlar paylaşılmış. Güzel insanlarla çıkılan yeni yolculuğun otobüsünü kaçırmışım kılpayı.

Karar verişim ve O'na gidişim 12 Aralık akşamına rastlıyor, kendiminki değil ama oğlumun doğum günü miladım oldu, bir kez daha tuttum ellerini. Yeniden ve son kez...

Bilmem kaçıncı kez olacak ama ben söylemekten bıkmayacağım:

İyi ki varsın Mehtap... Sevgine, emeğine, cömertliğine teşekkür ederim.

25 Haziran 2010 Cuma

sezon finali

Oğlum bugün karne alıyor. O'nu geçirdim okuluna sabah erkenden, sonra da yatmadım. Uzun zaman oldu yazmayalı; ya hayatın kendini tekrarlayıp durmasından ve yazacak yeni bir şey olmadığından veya hastalıklar her şeyin önüne geçtiğinden, yazılmamıştı. Şimdi yine yeni bir dönemeçteyken, buraya da notlar düşmeli ki geleceğe iz olsun...

Şimdi yağmur başladı. Hava öyle güzel ki... Bazıları için "kasvetli"dir böyle havalar ama ben severim. Yaprak kımıldamıyor, yağmurun tıpırtaları ağaçların yapraklarında ses buluyor. Martıların ara ara yükselen çığlıkları ve uzaktan gelen dalga sesleri de olmasa, sessizliğin sesini dinleyebilecek insan.

Bahçemdeyim. İki kat hırka giydim, bir de üzerime polar battaniye sarmış oturuyorum. Haziran 25 ama ben yine üşüyorum. Olsun, ben bu havaları çook seviyorum.

Çok uzun süreli oturamıyorum hâlâ daha. Belim geçmedi, bacağıma vuran sancılar da... Bu aralar ataklar biraz azaldı gibi, ya da -yeni gitmeye başladığım- "ağrı tedavi merkezi"ndeki tedavimden dolayı böyle hissediyorum.

Bir arkadaşım tavsiye etti bu yeri. O'na da gittiği bir prof. önermiş. Daha yeni  başladım, o yüzden yorum yapamıyorum. 10 seansın sonunda yazabilirim ancak ne kadar işe yaradığını. Ama şunu paylaşabilirim:
ilk seanstan sonra baktım hareketlerim çok rahat, ağrılarım azalmış gibi, kalktım biraz iş yapmaya... o arada sandalyeye çıkıp, düşen asmayı bağlamak istedim, tam inerken de ayağım takıldı ve yumuşak bir iniş yaptım sandalyeden ve yine "ah! belim!" deyip iki büklüm kaldım :((
Tabii böyle davranmamak lazım, tedaviyi sabote edecek davranışlardan kaçınmak lazım... Doktorum da dün kızdı zaten ve "bu süreçte dikkatli olalım" diye nazikçe uyardı.

Doktorumun dediği bir şey daha var: "kilo verelim"

"Ah, verelim verelim de nasıl?"

Demedim tabii..

"Evet, tabi.. Ben de çabalıyorum zaten" dedim...

İnce bağırsağımdaki emilimde problem olduğundan, bazı yiyecekleri dikkatli tüketmem veya tüketmemem gerekiyormuş. Meşhur "YORK" testinin bir benzerini yaptı doktorum. Vücuduma yaramayan yiyeceklerin listesini çıkarttı. 2 ay boyunca bu yiyeceklere yaklaşmamam gerekiyormuş. Mesela 'süt ve süt ürünleri (az miktarda keçi peyniri olabilirmiş), zeytin, karpuz, patlıcan' var ki listede, "peynir ve zeytinsiz kahvaltı mı?" veya "karpuz ve patlıcan yemeden yaz nasıl geçer?" diye sormak istedim ama sormadım. "Buna da şükür "deyip geçtim.

Doktorumun önerisi  "açlık ve yokluğunuzu dinleyerek" beslenin şeklinde. Hani 2007'de benim çok sevdiğim ama sonrasında aç kalma süresini dengeleyemeyip, çok aç kaldığım için mide sorunları yaşadığım DKZ sistemi vardı ya, işte aynı söylem burada da var:

  • Açlık/Tokluk duygumu geliştirecek ama bu sefer midemde kazınma başlayınca ertelemeyecek, ya bir parça ekmek veya meyve ile hafifçe geçiştirmeye çalışacağım,
  • gerçekten acıktığımda "önce mutlaka 1 bardak su ve sonrasında salata ve sebze yemekleri ve sonrasında da istediğim şeylerden ama doyana kadar" yiyeceğim.
  • Gıda intoleransı testinde çıkanlardan 2 ay uzak kalacağım. Sonraki 6 ayda da bunları sınırlı tüketerek, sistemimi revize edeceğim.
  • Meyve tatlı yiyecekleri açken yiyeceğim.
  • Protein ve karbonhidratı aynı öğünde yemeyeceğim.
  • Kalorisi yüksek gıdaları tadımlık olarak yavaş ve az yiyeceğim.
  • Geceleri yemeyeceğim.
  • Haftada 1 veya 2 gün "meyve/sebze/salata/su" orucu tutacağım. Yani bir nev'i detoksu haftalık uygulayacağım. 
  • Hem belim için, hem tüm vücudum için, egzersiz yapacağım.
  • Doğru nefes ve mediatasyon hakkında kendimi geliştireceğim. 
Kendime asıl söylediğim ise; tartıları sandıklara kaldırıp, şu "kilo verme işi"ni beynimden çıkartmak ve sadece sağlığıma odaklanmak. Bunu yaparsam gerisi kendiliğinden gelecek aynı geçen sene olduğu gibi...



Hepsinden öte, bundan böyle "önce can" diyeceğim. Yani demem gerekiyormuş. Nasıl olacaksa... Doktorum "zor ama yapacağız" diyor... "Değişeceğiz! Tüm yaraları, bizi üzenleri, kıranları, birikmişleri, affedemediklerimizi arkamızda bırakacağız ve değişeceğiz!"

Ben de tüm bunlardan ötürü, bu yazıyla "sezon finali" yapıyorum. Yaz boyu nasıl olacağım, nerelerde olacağım belli değil. Allah kısmet ederse, okullarla beraber evime döner, paylaşmaya değer bir şeyler varsa eğer, kaldığım yerden devam ederim.

Herkese gönlünce bir yaz dilerim. Sevgiyle ve hoşçakalın...



4 Haziran 2010 Cuma

"bekledim de gelmedi.." demeyeceğim

Geçen ay tartılma günüm 4 mayıs'da "yakın hedefe 1 adım" diye başlık atmışım. Çünkü 93,7 kg.idim ve "Yakın Hedefim" olan 89,9 kg'ya ulaşmama sadece 3,8 kg. kalmştı ki; "biraz ciddiyetle ben bunu rahat veririm" diye düşünüyordum.

Sonra hastalandım ve tüm "planlar" suya düştü!Neredeyse 15 gün boyunca bütün düzenim altüst oldu. Ne diyet, ne spor, hadi bunları geçtim, ne de kontrol kalmıştı.

Derkeeen; 21 mayıs'da yine 98,4'leri görünce, kendime yüksek sesle bir "hooopps" deyip dümeni yine hedefime kırıp ve yine kaybolmaya yüz tutmuş motivasyon ve neşemi geri kazanıp, "işte geldim burdayııım" şirinliğiyle yolculuğuma devama karar verdim!

Bugün rutin tartılma günüm. "94" rakamını gördüğümde, önce ne yalan söyleyeyim, üzüldüm. Hiç olmazsa, geçen ay olduğum rakamda kalabilseydim diye hayıflandım. Fakat sonra aklım başıma gelip, şu bir ay içinde ne büyük bir zigzag çizdiğimi hesaplayınca, 300 gr. için yaptığım şımarıklığa kızdım, mutsuzluğum umuda döndü yeniden. Çünkü:

04.05 : 93,7 kg.
21.04: 98,4 kg.
(yani 17 günde 4,7 kg. alma başarısı!!!)

21.05: 98,4 kg.
04.06: 94,0 kg
(yani 14 günde 4,4 kg. verme başarısı...)


Tüm bu rakamların bana söylediği tek şey şu: "yeter ki iste!"

21 mayıs'dan beri yine deli gibi istiyorum. Sağlıklı bir şekilde ayağa kalkacağım, spora başlayacağım günleri özlüyorum. Tartıdaki 89,9 rakamını görmek için çok ama çok sabırsızlanıyorum. 100'lerden 99,9'lu rakamlara inmek de keyifliydi, evet ama şu anda 80'lilerin hayali bir başka heyecanlandırıyor... Çünkü bu rakamı en son 2006 temmuzda görmüştüm.

2007
2008
2009
2010

Tüm bu zamanlarda hep o '2006 mayıs-haziran-temmuz aylarında hissettiğim hoşluğu' tekrar yaşamak için didindim. Aynen şu son bir senedir olduğu gibi "gittim-geldim", "gittim-gelemedim-sonra yine geldim"... Ama bir türlü o rakam bana görünmedi tam 4 senedir.

Şimdi artık vakit geldi diyorum. Eli kulağında diyorum. Temmuz 2006'dan sonra bir daha bana yüzünü göstermeyen 8'li rakamlar, yine bir temmuz günü bana 'merhaba' diyecek diyorum.

Hadi bekleyeyim ve göreyim :)))

26 Mayıs 2010 Çarşamba

hedefsiz olmaz!

Biraz önce Fizik Tedavi'den geldim. Belimden kalçama ve oradan da bacağıma inen ağrı zaman zaman azalsa da, bazen de -şimdi olduğu gibi- beni oturamaz, yatamaz, gezinemez, kısacası iş göremez hale getiriyor. Şu anda o ağrıyor, ben yazıyorum. Hani bozulan TV'leri, bilgisayarları, çalışmayan ankesörlü telefonları yunruklayan tipler vardır ya, ben de onlardan etkilenmiş gibi ama daha çok da içgüdüsel olarak, "iyi geleceğine inanarak", ağrıyan bacağımı yumrukluyorum. Sanki ağrısı azalıyor gibi o anda, sonra zonklamaya devam ediyor yine...

Kaç gündür evdeyim, kâh yatıyorum, kâh oturuyorum... Bilgisayar başucumda ama hiç göresim yok, sadece mecburi banka işleri için, bir de acil cevaplanacak mailler için açıyorum. Açmışken de takipte olduğım bloglara göz atıyorum. Sonra dönüyorum kitaplarıma.

Bu aralar hep okuyorum, hep okuyorum. Okumayı zaten çok severdim ama bir türlü, düzenli bir sistem oturtamamıştım. Bir bakarım günlerce soluksuz, sabah-akşam, arada-derede okurum, bir bakarım haftalar geçmiş ama elime bir kitap bile almamışım. DENGESİZ BEN'e bir örnek bu da... Geçen hafta; arkadaşlarla başladığımız ve 4 hafta süren "Anlayarak Hızlı Okuma" kursumuz bitti, belirli bir ilerleme olduğu için mutluyum ve şimdi hocamızın verdiği "eğitimin kalıcı olabilmesi için 21 günlük egzersiz programı"nı aksatmadan yapmaya çalışıyorum. Bu arada da, yaklaşık 1 ay sonraki buluşmamız için koyduğum "ben şu kadar sayfa kitap okumuş olarak geleceğim toplantıya" hedefimi tutturmak için devamlı okuyorum. Çünkü hocamızın da dediği gibi, "hedefsiz olmaz!" Yan gelip yatıyorum ama bir yandan da hedefim için, ödevlerimi aksatmamaya çalışıyorum.

Bugün bir egzersiz ödevim daha oldu. Bunu da "sabah akşam ve her hareketi 10'ar defa olmak üzere" yapmam için fizyoterapistim verdi. Verdiği hareketler, "streching" tarzı esneme harketleri: hepsi yerde, omurgayı rahatlatmak, bacakları ve bedeni germe & esneme üzerine yapılan yer hareketleri... Şu anda bazıları biraz zorlar gibi olsa da, keyifli... En azından yarım bıraktığım sportif günlerime geri döndüğümü varsaydırıyor bana!!! (sanki çok bi sportif hayatım varmış gibi :)))

Eee, gelelim sadede:

- Diyet işi n'oldu?

- Yandı, bitti, kül oldu!

demek üzereydim kiiii, aklım yine başıma son anda geldi ve geçtiğimiz pazartesi günü itibariyle, Sevgili eski diyetisyenim Güzin Çaltı'nın listeleri ile bu aleme hızlı bir dönüş yaptım yeniden (iyi hissettiğim bir gün, listeyle ilgili tüm detayları yazacağım)...

2005 yılının aralık ayında 101 kg. iken tanıştığım, beni 3 ana ve 3 ara öğünle tanıştıran, "Değişim Listeleri" ile keyifli ve esnek bir program sunarak, zorlanmadan ve aç kalmadan 2006 haziranında 88kg.'ya kadar inmeme destek veren sevgili Güzin Hanım'a teşekkürler buradan bir kez daha...

Sonra ne oldu? Sonra; her zaman önemini vurguladığım ama bir türlü yapamadığım "yaşadığımı, yaptıklarımı içselleştirmek" konusunda çuvalladığımdan, hepsi geri geldi!

Yani, tek suçlu benim!

Daha fazla yazamayacağım, yumruklar fayda etmedi (!), uzanmam lazım... Sadece; yoldan çıkar gibi olsam da, son anda yine direksiyonu "başarıyla" hedefime doğru kırdığımı söylemek istedim...

Sağlıkla kalın...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

MG* Rapor VI

Bu yazı Mehtap'ın programında 6. haftamı bitirmem sebebiyle yazılmış olacaktı, daha evvelki "rapor" etiketli yazılarımda olduğu gibi...

Fakat 6. hafta gerçekleşemedi!

Gerçekten de büyük faydalar beklediğim ve bir nev'i detoks etkisi yapacak listelere başlamam ile bırakmam bir oldu. Çünkü geçen sene beni yaklaşık 2 ay -tabiri caizse- süründüren "bel fıtığı" rahatsızlığım nüksetti...

Yaklaşık 6 gündür çok kötüydüm. Yeme içme bir tarafa, canımın acısından gözüm hiç birşey görmüyordu :(((

İlaç tedavisi ve ardından Fizik Tedavi süreci başladı. O ilk zamanlara kıyasla, şimdi daha iyiyim çok şükür ama hâlâ ters bir hareket yapıp, ameliyatın kaçınılmaz duruma gelmesinden endişe ediyorum. Çünkü, çekenler bilir; doktorlar "bulaşık makinesinden bir tabak bile kaldırmayacaksın, bir tencereyi şuradan şuraya almayacaksın, vs..." diye sıkı sıkı tembih eder. Benim ise -maalesef- herşeye atlama huyum var! Şimdi kendimi tutmaya, hiç birşeye karışmamaya çalışıyorum. Hoş, istesem de şu anda yapamam zaten... Annem sağolsun bizimle ve herşey O'na teslim, ben de...


* * *

Ocak ayında da Mehtap'ın ilk 4 hafta listelerini TAM uygulamış ama 5. ve 6. hafta listelerini yapamadan tatile çıkmıştım. Şimdi bir kez daha; 4. haftayı bitirdim başarılı bir şekilde ama 5. (kısmî uyum) ve 6. haftalar yaşanamadı...

Bunun üzüntüsünü yaşıyorum çünkü bu programı kesintisiz "6 hafta prg.+koruma+şaşırtma programları" ile bir bütün olarak uygulamayı hedeflemiştim. Olmadı! Belki gelecek zamanlarda bir buluşma daha yaşanır ama şu an için zamanı belli değil. Öncelikle sağlığıma tamamen kavuşmam gerek...

Bugün itibariyle, belirsiz bir süreliğine, "dikkatli serbestlik" dönemini yaşamaya başladım... En önemli üç nokta var ki zaten hepimiz biliyoruz artık;

  • ne yemeli,
  • nasıl yemeli,
  • ne zaman yemeli...
Spor yapmam uzun bir süre mümkün görünmüyor, hatta tam tersi çok durağan bir dönem geçireceğim. Bu sebeple; gelecek tartılma günüme kadar "kilo verme değil, almama yönünde" çaba göstereceğim.


Sağlıkla kalın...




* MG: Mehtap'lı Günler

11 Mayıs 2010 Salı

yaşasın, yeni bir tartım oldu :)

Uzun zamandır yeni bir tartı (baskül mü demem lazım) almak istiyordum.

Evdeki digital tartımdan (güvenilirlik anlamında) pek memnun olmadığım bir yana; "verdiğim kilonun yağ mı, kas mı, su mu olduğunu bana söylesin" isteğim de yeni bir tartı arayışımı körükledi...

"Hangi marka olmalı"yı araştırırken, geçen gün yolum Doğubank'a düştü ve hiç aklımda olmayan BEURER marka tartı aldım. Daha sonraki araştırmalarım "iyi bir iş yaptığımı" bana gösterdi. Çünkü, tartı konusunda (o sırada tesadüfen dükkanda olan ve pekçok soruma sabırla cevap veren İstanbul satış Temsilcisi'nin ifadesi ile) "bu işin master"ını yapmış bir marka imiş BEURER (markanın ithalatçısından detaylı ürün bilgisi için, tık) ...








Aldığım ürün, bu markanın en son modeli imiş. 10 kişiyi hafızaya alma imkânı ve ayrıca "Bazal Metabolik Hız" ve "Aktif Metabolik Hız" da ölçebiliyor olması sebepleriyle bu ürünü tercih ettik.


Farklı model ve fiyatlı ürünleri bulabileceğiniz bu adres:




EGE ELEKTRONİK

Doğubank

Kat: 1 No: 126

Tel: 0212 512 74 20



İnternetten almak isterseniz, burada...



İlgilenenlerin bilgisine sunmak istedim...




10 Mayıs 2010 Pazartesi

MG* Rapor V

Mehtap ile 5. haftayı bitirdim ve çok önemli 6. haftaya başladım.

Bu haftanın önemi; buradaki listeden de anlaşılacağı gibi,  bir nevî arınma süreci özelliği taşıması olacak.

Bu sebeple, ben de bu haftadan maksimum fayda umuyorum. Özellikle 5. haftanın son 3-4 günü yaşadığım abartılar ve sapmalar düşünüldüğünde, yüklendiğim tüm toksinleri atmak için harika bir fırsat olacak.

5. hafta ile ilgili raporuma gelince;

Spor, listelere uyum ama özellikle de motivasyon anlamında -özellikle son 3-4 gündür- dipte olduğum bir hafta idi.

Sebeplerin başında, "bıkkınlık" geliyor. Her ne kadar  -son derece serbest bir programı uyguluyor da olsam- 5. haftanın başından beri; bıkkınlık, bezginlik, motivasyonda düşüş, heyecanı kaybetme gibi bir ruh hali içindeydim.

İşte tam da bu ruh halindeyken, ev ve iş hayatımdaki bazı düzensizlikler ile tepetaklak oluşumun rahatsız ediciliğini tatlılarda, çikolata paketlerinde gidermeye çalıştım...

Oysa bir kaç gün önceki yazımda demişim ki; "En önemli nokta ise; artık canım sıkıldığında veya üzüldüğümde, kızdığımda, çareyi yemekte aramıyorum. Bunlar için farklı farklı planlarım var artık. Yürüyüş, dans, vitrin gezme, internette dolaşma, film izleme veya kitap okuma. O anda içimden ne gelirse, o! Ama asla yemek ile ilgili bir eylem yok!"...

Demek ki; böyle yazılar kaleme almak, "tamam" demek için, benim daha çoook yol almam gerekirmiş! 

5. hafta öyle veya böyle bitti!
Futbolcuların da dediği gibi, "şimdi önümüzdeki maçlara bakıyoruz"...





* MG: Mehtap'lı Günler

4 Mayıs 2010 Salı

yakın hedefe 1 adım

Mayıs 2010 itibariyle, kilom 93.7

İnşallah Haziran'da 80'li rakamlara giriş yapabilirsem -ki bu benim yakın hedefimdi- yolculuğumun ilk etabını tamamlamış olacağım.

Bu sebeple, bu ay "ciddi" olma zamanı...

Ciddiyet, hırs, asılma, inat, odaklanma, inanç, özlem, gurur...

Hepsi ve daha fazlasını işe koşmam lazım bu ay...

İstersem yapabilirim!

3 Mayıs 2010 Pazartesi

MG* Rapor IV

Mehtap'lı Günler 3. hafta bitimi sebebiyle, geçen pazartesi tartılmıştım ve 94,3 kg. idi tartıdaki rakam. Yarın mecburen yine çıkacağım tartıya, ayın 4'ü olması sebebiyle ve bu yüzden, 4. haftanın en güzel özetini yarın tartıdaki rakam verecek aslında...
Fakat yine de, geleceğe not düşmek ve 4. haftada neler yaptığımı kendime hatırlatmak adına yazalım kısaca:

Listelere uyum, spor olarak vasatın biraz üzerindeydi diye özetleyebilirim kısaca 4. haftayı.

Bu hafta içinde 1 gün öğle yemeğinden itibaren, liste dışı yedim, çok yedim, yasaklı şeyler yedim... Sonra oturup "ah/vah" etmektense, "bugünü serbest gün ilân ettim" dedim kendime ve konuyu kapattım! Ertesi gün de kaldığım yerden, bir şey olmamış gibi devam ettim. Diğer günler listeye uyum iyiydi denebilir...


Bunun dışında, bu hafta 3 gün spor yaptım. Bu işi düzenli bir hale getirememiş olmaktan dolayı mutsuzum aslında. İstiyorum ki, en faydalı nasıl olacaksa, onu yapayım. Bunun için de en az 1 saat ayırmam gerekiyor ve ben maalesef ayıramadığım için, o gün sporsuz bitiyor. Halbuki; 1 saat yapacağına, 35' yap, 20' yap ama yap yeter ki! Yok, "ya hep, ya hiç"!!! Kurtulamadım şu huyumdan :(

Su konusu ise, çok başarılı ve çok seviniyorum buna. Çünkü gerçekten de susuz yaşayan biriydim ben. Siyah çay idi tüm sıvı kaynağım, hem de tüm "en alt seviyenin de altındaki" kan değerlerime rağmen! Bu yüzden, şimdi bu sıvı alımını özel değerlendirmeme şaşmamalı :)

5. haftaya gelirsek;


  • 4. haftanın listesi aynen geçerli olacak bu hafta da, yenecek ve yenmeyeceklere oradan bakabilirim.
  • Bu hafta aksam yemeğine çorba ile başlıyorum... "1 dilim ekmek arkadan da bir tabak herhangi bir yemek. Pirincsiz, bulgursuz, hamursuz bir yemek secmeniz gerekiyor ..Istedigimiz herhangi bir corba olabilir ama lutfen ustune yag yakmayin, un kavurarak ya da krema ekleyerek pisirmeyin.. Yani mumkun oldugu kadar basit olsun seciminiz..." der Mehtap bu haftayla ilgili
  • Haftada iki gün havuçlu salata yiyebilirim artık.. "Ama iki gün.. 3 değil.."
  • Sebze seçiminde de dikkatli oluyoruz: Hep bezelye, bakla değil, yapraklı sebzeleri çoğunlukta yemeğe gayret ediyoruz...
  • Salı ve perşembe günleri bir öğün yeşil çorba içeceğim ki Pazar günü istediğim bir tatlıdan küçük bir porsiyon yiyebileyim: bir dilim baklava mı, kazan dibi mi, dondurma mı, 2 küçük parça siyah çikolata(veya ara öğünde badem ve ceviz yemezsem fistıklı veya fındıklı) çikolata mı? Şimdiden düşünmeye başlayayım :)
  • Sabah kahvaltısı aynı listedeki gibi...
  • Su, su, su...
  • Spor, spor, spor
  • Tartılmak yok..

Havalar ısınırken, kalın ve sonnnn derece "kamufle edici" giysilere veda etmek durumundayken, 5. haftama başlıyorum ve çok ama çok mutluyummmm :)))

Darısı tüüüm hafifleme çabasındakilere...


* MG: Mehtap'lı Günler

2 Mayıs 2010 Pazar

Slim in 6

Çok etkili olduğunu duymuştum, indirmiş ama yapmamıştım.

Salı gecesi ilk videoyu yaptım, yattım. Ertesi günü kalktığımda ağrı-sızı yoktu, bütün gün oturarak çalıştım, ara ara kalktıkça bacaklarımda başlayan ağrıyı hissettim. Sonra arttı, arttı... 2 gün geçti, hâlâ oturup kalkarken zorlanıyorum... Acaba gerçekten çok etkili bir çalışma mı, yoksa yanlış birşeyler mi yaptım? Emin değildim ve buraya gidip biraz bilgi toplamak istedim:

Bu videoyu bizimle tanıştıran Senemhan (günlüğü burada) diyor ki;

"Arkadaşlar ben bu programı uygulamaya başladım. Yabancı sitelerde çok etkili olduğu yazılmış. Program üç ana egzersiz videosundan oluşuyor:

1. Start It Up
2. Ramp It Up
3. Burn It Up

İki tanede bonus video var. Bunlarda Slim & 6 Pack (Karın egzersizleri) ve Slim & Limber (Streching egzersizleri)

Program iki şekilde uygulanabiliyor.



  • İlk seçenekte ilk 2 hafta birinci video, sonraki 2 hafta ikinci video ve son iki hafta üçüncü video.
  • Diğer seçenekte ilk hafta birinci video, sonraki 2 hafta ikinci video ve son üç hafta üçüncü video.
Videolar haftanın altı günü yapılacak, bir gün dinlenilecek. Diğer bonus videolarıda kafanıza gör istediğiniz her zaman yapabiliyorsunuz."




linkler için buraya...

Foruma yazanlar demiş ki:


  • "Bu arada bugün Slim in 6'le üçüncü günüm. İnanılmaz bir video. Resmen öldürüyo adamı. Üzerimden kamyon geçmiş gibi. Eğer daha önce fazla spor yapmadıysan Turbo Jam'le başla. Ben iki yıldır egzersiz yapıyorum. Bacaklarımın hiç bu kadar tutulduğunu hatırlamıyorum. Bu kadar tutulduğuna göre kesin çok işe yarıyo. Pazartesi kilo ve ölçülere bakıcam. Bakalım ne kadar değişecek. Bu arada Leslie'lerde kardiyo onları da deneyebilirsin. Turbo Jam kadar eğlenceli değil ama ben Leslie ve diyetle 5 ayda 20 kilo verdim, aklında bulunsun.."


  • "Tutulurum diye dusunmustum ama dusundugum gibi olmadi. Aslinda kollarim ve sirtim daha cok agriyor bacaklarima gore. ust bacakta hafif bir agri var o kadar. Ben elma vucutluyum bacaklarim daha guclu ve zayif, butun kilolar ust kisimda. O nedenle sanirim egzersizleri yaparken bile kollarim agridi bacaklarim gayet iyiydi. Neyse sonuc olarak butun vucudu calistiriyor ama ozellikle alt vucudunda sorun olanlar icin super.. ("evet o yüzden benim için çok iyi, ben armut vücutluyum.."demiş başka biri.)


  • "...elma vücutluyum diyosun, Slim & 6 Pack'i denedin mi? Yaptığım en iyi karın videolarından, denemediysen mutlaka dene. Bütün karın bölgesini çalıştırıyo. Ben hergün yapıyorum onuda.karın için olanı sadece 11 dakika, ama oldukça etkili, hatta bugün yabancı forumların birinde okudum. Birisi hayatım en uzun 11 dakikası diyodu. Bana o o kadar zor gelmedi, ama gerçekten bütün karnı çok güzel çalıştırıyo ve inanılmaz terletiyo beni.Start It Up 25 dakika, bütün vücudu çalıştırıyor, ama en çok bacakları, benim bugün 4. günüm hala bacaklarım tutuk.Ramp It Up 47 dakika, Burn It Up 59 dakika ve Slim & Limber (esneme hareketleri) 14 dakika.."

...

29 Nisan 2010 Perşembe

işte öyle bir şey...

Pazartesiden beri iyi değilim.

Hem bedenen, hem de ruhen. Bedene iyi gelen -şu an için- dinlenme... Onu yapıyorum bu hafta.

Ruha iyi gelecek şey de -benim için- biraz içe dönme... Biraz dedim ama aslında ne kadar uzun olursa, o kadar iyi...

* * *

Mayısın 4'ü rutin tartılma günü, sonucu yazacağım. O zamana kadar "bu hallerim" de geçer belki...

Listeler (iyi-orta), spor (orta) ve su (çok iyi) ile yoluma devam ediyorum.

Dün "serbest gün" yaptım kendime... "İhtiyacım vardı, iyi oldu" diye düşünüyorum. Bir daha -Mehtap'lı Günler'in 6. haftasının sonuna kadar- tekrarlanmaz en azından.

Sporda yeni bir programa başlıyorum... Araştırmalarımı tamamlayayım, konu hakkında yazılanları iyice okuyayım, paylaşacağım...

Şimdilik, kalın sağlıcakla...

başlıksız!

Hani bahar gelmişti. Ellerim buz gibi. Zira ev de öyle. Bugün güneş yüzünü azıcık gösterdi ama fayda etmiyor, üşüyorum çok. Azıcık elektrikli ısıtıcıyı çalıştırayım dedim, sonra da vazgeçtim. Gidip, bir hırka daha geçirdim sırtıma. Belki geçirir üşümemi...

Pazartesiden beri bir tuhaflık var aslında. Hiç keyfim yok. Evdeyim bu aralar ondan mıdır, yoksa evle ilgili düzende bazı değişiklikler oldu da bu mu etkiliyor ruh halimi, bilmiyorum. İşle ilgili hafta sonu yaşanan can sıkıntıları da sebep olmuş olabilir, ev halkının biri bitip diğeri başlayan sağlık sorunları da... Hepsi geçici aslında, hepsi bir çözüme kavuşur, kavuşacak biliyorum. Eee, ne o zaman?

Sorun başka, sorun derinde.

Evle, kendimle ilgili umudum var, çözümlerini biliyorum, elimde çünkü...

Diğeriyle ilgili ne çözüm, ne umut; varsa yoksa hüzün...

26 Nisan 2010 Pazartesi

MG* 4. hafta

Mehtap'lı Günler Programı'nda, ilk 3 haftada 1,5-4 kg. arasında kilo kaybı bekleniyor. Benim kaybım -2 kg. oldu.

Geçen ocak ayında aynı listeyi uyguladığımda, 3 haftada 3,5 kg. vermiştim. Yalnız o dönemde, çılgın yeme modunda 98 kg. olmuş, sonrasında bu listelere başlamıştım. Yani eğri üst seviyedeyken, aşağılara inmesi de kolay olmuştu. Çünkü - o zaman da yazdığım gibi- son alınan kilolar yer yapmadan çok çabuk verilebiliyor ve ayrıca vermeniz gereken kilo ne kadar çoksa, başlangıçta o kadar hızlı kilo kaybı gerçekleşiyor.

Bugün 4. haftaya başladım. Neler var bu hafta, bakalım:

  • Kahvaltı aynı. Siyah zeytine kavuşabilirim, geçen hafta yeşil yemiştim.
  • Ara öğünler aynı. Meyveyi tek başına yemeyeceğim.. Hep aynı meyveleri yemeyeceğim. Geçen hafta listeden çıkan; ceviz, fındık, badem, vs. yine listede olacak.."Degisik renkli meyvelerden meyve salatasi yapin ve 5 adet badem, 1 ceviz koyun icine ornegin.." sözüne kulak vereceğim bu hafta...
  • Etli veya etsiz sebze yemekleri.. Yağ yine ölçülü ve çoook az..UNUTMA!
  • Öğle yemeğinde yenilik: BU HAFTA 2 GÜN, SEBZE YEMEĞİNİN YANINDA 2 KAŞIK BULGUR (pirinç de veriyor ama ben ille de bulgur diyenlerdenim:))
  • "Cumartesi veya Pazar gunu oglen yemeginizde, kuru fasulye, yesil mercimek veya nohut yemegi pisirebilirsiniz.. Pilavla yiyecekseniz hakkiniz 4 kasik, pilavsiz yiyecekseniz, o zaman 1 incecik dilim ekmek ve 5 kasik yemek yiyebilirsiniz.." der Mehtap. Yemek değil de piyaz şeklinde de tüketebilirsiniz baklagilinizi...
  • Tartılar yine ulaşılamaz noktalara kalkmalı ama mayısın 4'ünde rutin tartılmam var, sonrasında; Mehtap'lı Günler'in 6. haftası bitene kadar (17 mayıs) tartılmak yok!

bir alıntıyla bitirelim o halde:

* "... bu ise baslarkenki heyecaninizi kaybetmeyin ve dunyanin yukunu, yasamaya, ama iyi ve saglikli yasamaya devam ederek hafifletmeye karar verin.."

Hadi bakalım, kolay gelsin...

MG* Rapor III

Mehtap'ın programında 3. haftanın sonu demek, "unutmamız gereken tartıları yerinden çıkartma zamanı gelmiş" demek...

Bu sabah oğlumu okuluna yolcu ettikten sonra, 45' yürüdüm bantta. Sonra diğerlerinin okul hazırlıkları ve yolcu edilmelerinin ardından, kendimle baş başa kaldım. Kendimle ve tartıyla...

Şimdi düşünüyorum da, cahillik ne zor şey! Aslında daha da zoru, cahillik ettiğinizi bilmezden gelmek! "Bu da nereden çıktı şimdi?" derseniz; tartıldıktan sonra iç huzuru ile kahvaltımı yaparken, bir yandan da hiç aç kalmadan sağlıklı bir şekilde incelmenin rahatlığı ve mutluluğu ile daldım eskilere...

"Ne aptalca diyetler yaptım ben vakti zamanında" diye geçirdim içimden. "Lahana Diyeti"ni bir daha yap deseler yapar mıyım acaba? Ya İsveç Diyeti'ne ne demeli? Resmen öleceğim sandım, başımda tuhaf bir ağırlık vardı diyet boyunca ve her an sağlığıma kötü bir şey olacak diye bekleyerek (belki psikolojik, belki gerçek) 13 günü tamamladım inatla! Ölmedim ama tövbe ettim, "bir daha mı, asla!" diye... Bu diyeti incelerken 7. gün menüsünde; "sabah: şekersiz çay, öğle: ızgara et (200 gram), taze meyve ve akşam: hiçbir şey" gördüğümde 'nasıl yani?' demiştim... Bir de 2. gün menüsünde "öğle: 1 dilim salam, 100 gram yoğurt" vardı! Salam ya, salam! Buna rağmen 13 günü bitirdim, kaç kilo verdiğimi hatırlamıyorum şimdi ama sonra kat be kat fazlasını aldım tabii ki!

Ne büyük salaklık, ne büyük ahmaklık... Sen götür tatlıları, börekleri lüp lüp, sonra da elalemin senin gibi salaklar için uydurduğu bu akla ziyan safsatalara, şarlatanlıklara inan, kendine de etrafındakilere de eza çektir!

Neyse ki, şükürler olsun ki, bitti o "okumuş cahillik dönemi"... Şimdi "mantık" işbaşında ve her şey olması gerektiği gibi. Yani;


  • Hiç aç kalmadan sağlıklı ve bilinçli besleniyorum, sadece kendim değil, tüm ailem ve çevremdekileri de bu konularda bilinçlendirmek için elimden geleni yapıyorum...
  • Mümkün olduğunca fazla hareket ediyorum, yaz geldiğinde ailecek spor yapabileceğimiz imkânlar daha da artacak, bunun için sabırsızlanıyorum. Spor artık işkence değil, zevk benim için...
  • En önemli nokta ise; artık canım sıkıldığında veya üzüldüğümde, kızdığımda, çareyi yemekte aramıyorum. Bunlar için farklı farklı planlarım var artık. Yürüyüş, dans, vitrin gezme, internette dolaşma, film izleme veya kitap okuma. O anda içimden ne gelirse, o! Ama asla yemek ile ilgili bir eylem yok!

Tüm bunlardan "ben bu işi mükemmel yapıyorum artık" sonucu falan çıkmasın... Kaçamaklarım oluyor ve olacak da, işin -bence-tadı tuzu onlar... Ama nerede duracağımı biliyorum, dizginler benim elimde ve kaptırmaya niyetim yok, hepsi bu!

Gelelim sadede :)

5 Nisan 2010'da "96,3 kg". ile başladığım Mehtap'lı Günler'de 3. haftayı;


  • Listelere % 95 uyum (ne yenecek, ne zaman yenecek),
  • Yasaklara %75 uyum (tatlı, çikolata, et yerine kıyma, light yerine normal, vs.),
  • Tavsiye edilen sıvı alımına %99 uyum (su, metabolizma çayı, yeşil çay),
  • Tavsiye edilen hareketliliğe %85 uyum (3 haftada birkaç fire)
ile, "-2 kg." vererek tamamlamış bulunuyorum.

4. hafta ile yola devam...

4. haftanın kuralları, az sonraaaa...




*MG: Mehtap'lı Günler

20 Nisan 2010 Salı

giden yağlar olmalı

Geçen gün spor ile ilgili bazı araştırmalar yaparken, şurada rastladığım bilgiyi paylaşmak istiyorum:

"YAĞ YAKAN HAREKETLERŞöyle bir zayıflama programı denemenizi istiyorum… Aşağıda sayacağım hareketlerden 4 tanesini seçin ve haftada 3 gün egzersiz yapın. Bu hareketleri 3 set olmak kaydıyla orta derecede ağırlık ile 12-15 tekrar çalışın. Bu ortalama olarak hareket başına 15 dakika sürecektir. Aşağıda verdiğim kalori miktarları ortalama bir ağırlık ile çalışan 70 kg. lık bir kişi için geçerlidir. Toplam olarak 1 saatlik bir ağırlık çalışması ile karbonhidrat depolarınızı erittikten sonra 15-20 dakikalık bir kardiyo egzersizi yapın, böylece siz kardiyo egzersize başladığınızda vücudunuz direk olarak yağ yakan bir fırın haline gelmiş olacaktır... "



Çömelme Hareketi
Yakılan Kalori : 55


Dambıllar ile Tek Adım Çömelme
Yakılan Kalori : 57



Kucak Hareketi (Deadlift)

Yakılan Kalori : 59


...


Devamı için "kaanla zayıflama" blogunu ziyaret edin... Tavsiye ettiği fotoğraflı hareketler ve diğer faydalı bilgiler ilginizi çekebilir...



19 Nisan 2010 Pazartesi

MG* Rapor II

Mehtap'lı Günler'in ilk 15 gününü tamamladım.

Eksilerim:

  1. İlk 15 gün pirinç, bulgur yok: Pilav olarak değil ama 1-2 sefer çorbanın içinde pirinç ve sebze yemeğinin içinde bulgur yedim.
  2. Kıyma yok: Evde pişirdiğim kıymalı sebze yemeklerinden, mecburen ben de yedim. Fakat pişirirken kıymanın yağı ile yetindim (zaten yağsız idi) ve tekrar yağ koymadım.
  3. Köfte yok: Geçen akşam evde yaptığım, tambuğday ve çavdar ekmekle hazırlanmış köftelerden 4 adet yedim.
  4. Muhallebi, tatlı yok: Tramisu'dan tırtıkladım.
  5. Sucuk yok: Dün pazar kahvaltısında 1 adet ince kesilmiş sucuğu -eşimin ısrarları ile- yedim.
  6. Mumkunse light yogurt, peynir ve sut tuketiyoruz: Eve light ürün sokmuyorum. Sütü "sokak sütü" tabir edilen kapıya gelen sütçümden alıyor, kaynatıyorum. Tencerede iyice soğuyana kadar tüm kaymaklarını bir kahvaltı kasesinde topluyorum (özellikle çocuklarım bayılıyor buna). Yoğurdumu da yağı mümkün olduğunca alınmış bu sütten yapıyorum, kaymaklı olmuyor. Peynir de; alışık olduğum tattan taviz veremediğim, öbür türlü peynir yiyemeyeceğim için, klasik ezine beyaz peynir... Miktar belki daha az ama maalesef yağlı...
  7. Her zaman yediginizden daha azini ama mutlaka daha azini koyun tabaginiza: Zaman zaman; sadece sebze de olsa, salata da olsa çok kaçırdım. Nasılsa sebze diye önemsemedim ama maksat bir yandan da mideyi küçültmekse, dikkatli olmak lazım aslında...

sanırım bu kadar :(

Şimdi de Artılarım:

  1. Hmm... En önemli "aferin"im; Mehtap'la 2 hafta, son kararlı başlangıcımın üzerinden 4 hafta geçti ve her zaman "amaan, hadi boşver, ye gitsin, yarın tekrar başlarsın" diyen içimdeki "nefs" bu sefer sesini çok çıkaramadı. Çıkaracak oldu ama baktı kimse duymuyor sustu! Yukarıda yazdığım mini kaçamakları önemsemiyorum bile ben... Çünkü bunların kat be katını yaşardım başka zaman olsa ve sonra da "battı balık" diye o günü aklımda bile olmayan yiyeceklerle tamamlardım. Ertesi gün de baştan başlardım! Bu seferin başka olacağının en büyük delili, işte "bu duruşum" bence :))
  2. Listelere uymada ciddi gayret vardı. Öğle yemeğimi, yeşil çayıma - metabolizma çayıma varana kadar yanımda taşıdım. Ara öğünlerimi de öyle...
  3. Ennn büyük sorunum olan "akşam yemeğinden sonraki çay faslı", biraz biraz yoluna girdi. En azından kriz şeklinde gelip, kendimi nutalla kavanozu elimde bulmuyorum... Eğer çok kıvranıyorsam, 2 kayısı arası ceviz ile gideriyorum isteğimi... (Şunu söylemeden geçemeyeceğim; çiftlikten gelen günkurusu kayısı da baklavayı aratmıyor yalnız! 2 tane yeseniz, yetiyor.. tavsiye ederim :))
  4. Su, su, su... 8-10 bardak su içmezseniz olmaz! İçiyorum; hem de -eskisi gibi- içim bir tuhaf olarak değil, lıkır lıkır, isteyerek...
  5. "Sebze olarak, havuc, pancar, bezelye, bruxel lahanasi, cok olgun domates yemiyoruz" demiş Mehtap, yemedim...
  6. Şeker zaten kullanmıyorum.
  7. Hareketlilik konusunda da iyiydim aslında... Henüz çok düzenli olamasa spor programım, 1-2 fire vermiş olsa da haftada; yürüyorum, dans ediyorum, yer hareketleri ile bölgesel çalışıyorum... Bir reklamda kullanılan, "Bugün olmayacak, ama bir gün olacak" benim de sloganım... Her gün ayna karşısına geçtiğimde, bunu söylüyorum kendime: "bir günde gelmedin ki bu duruma, 1 günde düzelesin..." Sabır... Azim...
  8. Hiç tartılmadım.

Neyse.. Artılarım eksilerimden 1 fazla çıktı :) Bu da gidişatın güzel olduğunu gösteriyor bence ama bunu haftaya pazartesi günü, tartılma gününde göreceğiz aslında...

Gelelim bu haftaya:

  • Yaşasın, bu hafta kahvaltıda 1 gün, 1/2 simit ile beyaz peynirn var:)) Hani cumartesi günü gelen krizde gönlümden geçirdiğim gibi, sınırsız değil ama olsun... Ben o yarım simidi koklaya koklaya nasıl yerimmm... Sabah okula gelirken, yakındaki simit fırınında durdum, "şimdiden alayım da simidimi" dedim "nasılsa fırında çıtır hale getireceğim... dönüşte fırın kapalı falan olur; aklımda duracağına, midemde dursun hesabı :))" Yani yarın sabah ziyafet var :)
  • Kahvaltı çeşitlemelerine devam. Mesela ben bugün kahvaltımı; 4 kaşık müsli (şekersiz, kuru meyveli) ile süt ve sade filtre kahve ile yaptım. Çok da iyi geldi. Haftada 2 gün yumurta yemeyi düşünüyorum, yumurta yediğim gün peynir yemiyorum... Sonra "1 gün lor&ekmek," "1 gün kaymak&pekmez&ekmek", "1 gün de evde yapilmis en basitinden kek ve çay/sütlü kahve"... Ee, hafta bitti zaten...
  • Ekmekler çeşitli olacak yine...
  • "Peynir seciminiz daha cok yagsiz beyaz peynir, lor, cokelek, edirne peyniri olmali. En az da krem, kasar, gravyer, rokfor, cheddar yiyin.." diyor Mehtap.
  • Siyah zeytin yerine bu hafta yesil zeytini tercih edeceğim..
  • Ara öğünlerde bu hafta daha cok yogurt-biskuvi, yogurt –meyve, meyve-biskuvi tercih etmem lazım... Elma ve portakal hep yediğim meyveler, küçük bulursam, çilek de alabilirim veya kivi de olabilir...
  • En az 1 öğünde çorba içeceğim: kremasız olacak, un kavrulmamış olacak...1 kaşık bulgur eklenmiş sebze corbası, yayla ve ezogelin çorbası, daha az olarak tarhana...
  • Et olarak balık, tavuk ve hindi olacak tercihim...
  • "Balık seçiminde de bu hafta biraz daha dikkatli davranıyoruz. Kalkan, uskumru, palamut, somon gibi yağlı balıklar yerine, levrek veya dil balığı gibi daha az yağlı olanları tercih ediyoruz."
  • "Sebzelerden bu hafta lutfen ispanak, kabak, bamya, karnabahar, kuskonmaz, pazi, lahana, broccoli, yesil biberi tercih edin.. ispanakli yumurta yapin ornegin.."
  • "Bezelye, enginar, kereviz, bruksel lahanasi, bakla, yer elmasi, havuc papates ve kirmizi biber grubundan sadece birini veya ikisini bir kez pisirin.."
  • "Bu hafta avokado yemeyin."
  • "Yogurdu mutlaka az yagli ve kaymaksiz olandan tercih edin. Bir kaseden fazla yemeyin."
  • "İkinci ara öğünde de badem, ceviz ve fındık miktarını azaltıp, yoğurt ve meyve, meyve ve bisküvi yiyin. Ya da 1 bardak az yağlı süt icin"

der Mehtap...

  • Adaçayı yerine ıhlamur öneriyor.
  • Ben zaten kullanmıyorum ama süttozunu da önermiyor, süt ekleyin diyor.
  • Hareket, su kesinlikle olmazsa olmazlar..

veee bu haftanın asıl önemlisi;

  • Persembe-Cuma-Cumartesi günü, günde sadece 1 öğün (ben akşamları içmeyi düşünüyorum) "yeşil çorba" içecegiz, diğer öğünleri aynen uygulayacagiz...

(yeşil çorbanın tarifi burada)

Yol haritası elimizde. Hadi bakalım, bu haftayı da yüz akıyla bitirelim de, tartıyla buluşmaya hoplaya zıplaya gidelim :))



*MG: Mehtaplı Günler

17 Nisan 2010 Cumartesi

kriz geliyorum der mi?

Cumartesi ve evdeyim. Daha doğrusu az önce geldim oğlumun veli toplantısından.

Sabah kahvaltı yapıp çıktım evden: 4 kaşık müsli, 1 bardak süt, 1 fincan sade filtre kahve.

Saat 11:00'de ara öğün yapmam gerekiyordu ama fırsat bulamadım koşturmaktan. Sonra baktım saat 11.30'a geliyor, 1 /2 fincan sade nescafe ile 1 tuzlu 1 tatlı mini kurabiye aldım. Çantamda meyvem olmasına rağmen, kalabalıkta çıkartıp yiyemedim.

Okuldan çıktığımda saat 12:45 olmuştu. Çantamdaki elmayı çıkarttım hemen çünkü 'eve gidene kadar aç kalmayayım, mideme bir şeyler girsin, kriz olmasın' dedim. Ama oldu!

13:30'u geçmişti eve geldiğimde ve o andan beri deli gibi kafamda uçuşan fikirleri kovmak için yazmaya başladım. Kriz hali bu olsa gerek!

Mutfağa girsem ve içimden geçenleri hazırlayıp, masaya kurulsam. 4 kaşık veya 1 adet falan değil, patlayana kadar yesem...

Mesela; bol yeşillikli, ekşili kısır ve yanında çıtır çıtır bir börek...

Mesela patates salatası; yağı, tuzu, ekşisi, yeşilliği yerinde...

Mesela annemin yaptığı usulde ıspanaklı pide, yeni fırından çıkmış, içi sulu sulu...

Bunların hazırlaması uzun sürer belki, o zaman karışık tost da olur... 1 adet değil tabii ki, midem "stop" diyene kadar...

Ya da bol susamlı simit, yağlı, güzel bir beyaz peynir, sonra kaşar peynir, z.yağlı, kekikli, pul biberli zeytin çeşitlemeleri ile güzel bir çay sofrası... Simit fırında tekrar ısıtılmş, çıtır hale gelmiş olmalı, 2'den azla doymam ama, ona göre...

Hepsi tuzlu bu saydıklarımın, üstüne tatlı da ister miyim? Hmmmm... Yok, bunlar olsun, yeter gibi geliyor şu anda... Ama karnım doyunca, belki o zaman tatlı krizi başgösterir, ben de Nutella kavanozuyla buluşurum, en pratiğinden... Kaşık kaşık, midem bir tuhaf olana kadar...

Ya da derin derin nefes alırım... Camdan dışarı bakarım, düşünürüm; bahar&yaz, tatil, güneş, geçen vitrinde gördüğüm ve uçuşan etekleri olan elbise, mezuniyet balosu, sene sonu yemekleri, dolapta 3 senedir etiketi dahi çıkmamış, giyilmeyi bekleyen o kapri pantalonlar...


***

Kriz durumum azaldı galiba... Yani deminki çılgın halim hafifledi...

Çay demliyorum, yeşil çay... 1,5 dilim ekmek, lor, zeytin, yeşillikler ile öğle yemeği ve ikinci ara öğünümü birleştiriyorum. Yani, simit olmasa da, yukarıdaki hayalime yakın yine de... Yoksa, şu anda ne karnabahar haşlaması yiyecek halim var, ne ton balıklı salata...

16 Nisan 2010 Cuma

cha cha cha

Akşamları yatmadan Leslie'nin Lower Body çalışması yapmaya çalışıyorum. Biraz tekdüze ama aynı zaman da bacaklar için ayrı bir çalışma şart diye aksatmamaya çalışıyorum fakat çok da gönüllü olduğum söylenemez.

Dün gece, yine bu çalışma için hazırlandım. Sonra şuradan indirdiğim "Crunch Workout - Cardio Salsa (40 min. Fitness)"a bir göz atayım dedim, bayıldım; eğlenceli ve hızlı...

Hem ter attım, ama hiç off'lamadan...Hem de hareketleri kaçırmayayım derken, süre nasıl geçti, anlamadım!

Kısacası; hem fit olmak, hem eğlenmek, tüm bunları yaparken de öğrendiğiniz dans figürlerinin (salsa, samba, mambo, cha cha :)) yanınıza kâr kalmasını istiyorsanız, Cardio Salsa süper bir seçim...


mini sapma!

Diyet yaparken  hep evde mi oturmalı?
Kapı dışarı çıkmazsak, misafir de kabul etmezsek, oh ne âlâ! Herşey süper, diyet de süper o zaman. Ama bir yere gitmeniz gerekiyorsa,  dikkât! Kararlı duruşunuz masal olabilir!

Sabah kuzenlerimle kahvaltı için sözleştik. Ama ben; sabah 9'da tok karnına ilaç almam gerektiğinden, evde kahvaltımı yaptım (sadece 1 meyve de yiyebilirdim ama midem hassas bir döneminde olduğundan, listede olan seçeneklerden yaptım kahvaltımı...).

Sonra, kuzenlerle bir kahvaltı daha...

Sonra öğle yemeği yemeden,  misafirliğe ve orada "ilk15 günde kesinlikle yok, yemeyin" denmesine rağmen, 2 börek!

Şu anda kötü hissediyorum. Yani vicdanen kötü!

Yediklerimi düşününce, "çok abartmamışım" aslında dedim kendi kendime.

6 haftayı bitirmiş olsam, "yerine sistemi" ile dengelenebilecek bir gün aslında.

Beni asıl huzursuz eden; çok önemli olan ilk 6 haftada, hele de ilk 15 günde, "sakın sapmayın" denmesine rağmen, sapmam oldu! Hele hele 2. börek olmamalıydı! Olmamalıydı! Olmamalıydı!

*

Saat 08.30 (KAHVALTI): 1 dilim ince çavdar ekmeği, 1 tk kaymak, 1tk pekmez, yeşil çay
(yani Mehtap'ın listesine uygun)

Saat 10.00 (ARA): 1 dilim kepekli ekmek, 1 parça örgü peyniri, çok az dil peyniri, 1 yumurta, yeşil çay
(burada da bal, salam, t.yağ, krem peynir, taze kaşar, beyaz peynir, siyah ve yeşil zeytinlere, ceviz ve kayısıya dokunmadığım için aferin aslında... ama peynir ve yumurta aynı öğünde fazla oldu ve ara- ana öğün şaştı diye, yine de "offfff" )

Saat 11.00: Sade Türk kahvesi

ÖĞLE YEMEĞİ:  YOK !!!

ARA:  1 peynirli, 1 kıymalı börek (fırında, sigara böreği şeklinde, çift kat yufkalı) ve çay
(işte burası "cık cık cık" :(((  )



Şimdi telafi için; akşam yemeğinden önce 1 saat yürüyüş ve sonrasında yemekte de;

  • Tavuklu salata,
  • karnabahar haşlama,
  • yoğurt
(karbonhidrat yok!)

Gece: yeşil çay, 1 portakal


 * * *


Hadi bakalım, walk walk walk...

(Endorfin* nerdesin? Sana ihtiyacım var...)






*Genellikle, yapmakta olduğumuz sporu en az 30 dakika devam ettirdikten sonra, endorfin hormonları salgılanır. Endorfinin vücuttaki işlevi morfine benzetilmektedir. Hem doğal bir ağrı kesici, hem de yatıştırıcı niteliği vardır.

15 Nisan 2010 Perşembe

rapidshare

Burada bir hazine var: 

Summary Index for Exercise & Fitness Media

  • Yoga,
  • pilates,
  • kickbox,
  • salsa, samba, cha cha, mambo
  • cardio,
  • belly dance,
  • walking,
  • body building,
  • meditasyon,
  • masaj

ve daha fazlası pek çok konuyla ilgili onlarca videoyu indirebileceğiniz adresler, alfabetik olarak sıralanmış. Aradığınız videoyu Ctrl+F ile aratın diyorlar.

Konu; ilgili harfin altında sıralanabileceği gibi, bazen de videonun ismiyle de listelenmiş olabiliyor. Mesela "YOGA" videolarına; hem "Y" harfinin altında listelenmiş linklerden, hem de "#, A-B" başlığında  "10 Minute Solution" isimli video serisinden ulaşmak mümkün... Veya; "Pilates" ismiyle açılmış bölümde pek çok link olduğu gibi, "D" harfinde "Dummies"in Pilates videoları da bulunmakta...


Ayrıca, "linklerin çalışıp çalışmadığını kontrol etmediğini, sadece gönderilenleri bir araya getirdiğini" söylüyor admin... Bu yüzden kontrol etmeniz öneriliyor. Bazı dosyalar için şifre gerekmezken, bazıları için gereken şifreler linklerin altında verilmiş.
 
Diğer uyarıları da okuyup, hangi sporla ilgileniyorsanız, başlayın derim...

hamiş1:  Sayfanın başında yazan "Download Summary Index for Exercise & Fitness Media Full Fast Download" kısmına tıklamayın. Ücretli üyeliğe götürür sizi... Normal indirmelerde üyelik istemiyor. Eğer üyelik isterse; burada Turkuaz adlı üye "üyelik adı ve şifre" vermiş :)
 
hamiş2:  Daha evvel de söylediğim gibi, böyle peş peşe rapid indirmeleri için bir program gerekli. Yani, tabi ki şart değil ama, pc'nin başında esir olmak istemiyorsanız, süper ötesi bir kolaylık. Ben "JDownloader" kullanıyorum ve çok memnunum. Google'da aratın, ücretsiz olan bu programı indirin önce... Sonra, hangi videoları istiyorsanız, kopyalayın peş peşe... Gerisini JDownloader halleder. Bu arada kotalı ADSL kullanıyorsanız, dikkat! İnsan kaptırıp gidiyor çünkü...

bakımsız olmanın dayanılmaz ağırlığı

Karar verdim;  biraz daha bakımlı olmak lazım diyet zamanları. Hele bir de rahatsızlığınız da varsa, aman dikkat!

2 gün gezmek bana yaramadı. Evvelki gün başım, dünden beri de midem kötü. Sabah çıkarken, hâlâ ara ara devam eden spazmlar sebebiyle, ne doğru dürüst saçıma başıma bakabildim, ne de üstüme başıma. Ama bakmalıymışım! Çünkü bugün, 1 değil 2 değil 3 değil, karşılaştığım her üç kişiden birine rapor verdim neredeyse.


-Ne o hasta mısın?
-Evet, midem...

-Rengin solmuş, hasta mısın?
-Midem!
(Aslında solgunluk,  cilt doktorunun verdiği 50 faktörlü koruyucu kremin verdiği beyazlık ama detaya girmeye gerek yok)

-Süzülmüşsün, hasta mısın?
-Yaa, midem...
-Kilo da vermiş gibisin???
-Bilmem (söylemek yok)... Her zamanki çabalar devam ediyor ama hastalıktan süzülmüşümdür!

-İyi misiniz? (acıma ifadesi)
-Midem tuttu yine...
-Ayy, belli yüzünüzden...
-Yaa, evet...

Sonuçta; hasta da olsa insan, kesinlikle bakımı ihmal etmemeli. Hele bir de işin içinde, diyet durumları varsa; insanlar "yemiyorsunuz da, betiniz benziniz onun için solmuş" diye yorumluyorlar hemen. Bu sebeple; normal zamanlarda 1 bakımlıysanız, böyle zamanlarda, hele de bir rahatsızlık da geçiriyorsanız, 2-3 bakımlı olmalısınız. "Koyun can derdindeyken...", nasıl olacak bu demeyin; olacak, olmalı! Yoksa, gelen yorumlarla hasta değilseniz bile hasta olabilirsiniz.

14 Nisan 2010 Çarşamba

leylek havada...

Dünkü mecburi mini İstanbul seyahatinden sonra, bugün de annemlerin grubuna takıldım:


Önce Ortaköy'de kahve keyfi;


(o eksik 1 parça çikolata benim tarafımdan ara öğüne binaen yenmiştir :))


Ortaköy'de 1 saat mola ve sonra Emirgan'a doğru yola koyulduk.





... ve nihayet Emirgan :))
(kaç senedir lale zamanı gitmek isteyip gidemediğim...)

 




Köşklerde saat 13:00'e kadar açık büfe kahvaltı devam ettiği ve yemek servisi saat 13:30'de başladığı için, en makul öğle yemeği seçimimiz tost ve çay idi:




İkindi ara öğünümü yanımda götürdüğüm;
  • yeşil elma (1/2),
  • 1 adet kayısı+ceviz ikilisi ve
  • Halk Ekmeğin (bu aralar çok revaçta imiş) fındıklı&üzümlü ekmeği (1/2)
ile yaptım. Aslında; frambuazlı parfe, kestaneli, karaorman meyveli, çikolatalı pasta seçenekleri  çok cezbediciydi ama canım istemedi! Evet, ben de hayret ettim ama öyle... Yavaş yavaş "normalleşiyor muyum" acaba?

Dönüş yolunda "bunu hep yapmalıyız" dedim ablama. Her hafta bir yeri gezelim, keşfedelim, daha evvel keşfedip unuttuysak hatırlayalım. "Tamam, programı sen yap" dedi... Haftaya değil, ondan sonraki hafta başlıyoruz inşallah! Bu Cuma, kuzenlerimle kahvaltıya gidiyorum. Kısmetse, hafta sonunda da arkadaşlarla program yaptık.

Kısacası baharla beraber hareketleniyoruz. Oturmak yok!

Hani bir tekerleme vardı;

Leylek leylek havada,  yumurtası tavada... diye.

Ben de leyleği havada gördüm bu sene :))


13 Nisan 2010 Salı

ah istanbul!

Bu sabah erkenden, kahvaltı yapmadan çıktık evden. Daha önceden eşimle yaptığım pazarlıkla, "sadece çorba içeceğiz ona göre..." tembihleriyle, Üsküdar Kanaat'de çorba içtik. (Daha evvel, saat 10'da yine Kanaat'e bir çorba içeceğiz diye girip, sabah sabah Özbek Pilavı ile bitirmiştik menüyü!)

Sonra randevumuz için tekneyle karşıya geçtik. İstanbul'da bir randevuya yetişmeye çalışıyorsanız ve mesafe da biraz uzunsa; tam zamanında orada olmak nadir bir durumdur. Ya geç kalırsınız, ya da vaktinden önce randevu yerinde olur, beklersiniz. Biz de trafiğe takılmamak için evden erkenden çıktığımızdan, biraz erken bir saatte karşıdaydık ve epey de bir zamanımız vardı. Pazar gezmesine çıkmış gibi yürümeye başladık caddelerde. İnsanların işlerine yetişmek için koşturmalarının, hızlı adımlarının yanında bizim aheste adımlarımız tuhaf kaçıyordu aslında... "Yaya trafiğini aksatıyoruz" dedim eşime, "gel biz de hızlı tempoya geçelim." Eşim teklifime kayıtsız da kalsa, ben hafiften tempo arttırıp, "ben de sizdenim" mesajı verdim etraftaki insanlara :)

Hem dolmuştaki, hem de sonrasında caddelerde koşturan insanların ellerindeki mini poşetler dikkatimi çekti. Kahvaltılarını işyerlerinde yapacaklarını belli eden poşetlerde görünen simitler, poğaçalar; çorbamı içmiş ve doymuş olmama rağmen az daha beni de baştan çıkartacaktı. El arabalarındaki çıtır İstanbul simidinin cazibesine kapılmadan devam ettim yoluma ama envai çeşit unlu mamul satan bir fırının önünde uzayıp giden kuyruğa dahil olmamak için kendimle ciddi(!) mücadele verdim... Derken, bir pastanenin önüne çıkarılmış masalarda oturan insanların önlerindeki tavşan kanı çayları ve su börekleri, son darbe oldu. Eşim "hadi oturalım, bir çay içelim" dedi. Benim de içim gitti ama biliyorum ki sadece çay olmayacak, yanında Allah ne verdiyse getirtecek, "ben yemiycem" dediğimde de "küserim" deyip :)) beni kandıracak! "Hayır, oturmayalım!" dedim. Dedim ama ah içimden geçenler...

Neyse, tüm salvoları başarıyla geçiştirip, sağ salim ve hasarsız randevumuza yetiştik. Dönüş yolunda, yanıma aldığım "yeşil elma ve kayısı bademi" ile ara öğünümüzü yapıp, mutlu mesut ve en önemlisi vicdanen rahat evimizin yolunu tuttuk.

Bu erken saatlerini özlemişim İstanbul'u.. havasını, siluetini, insanların telaşeli koşturmalarını... Zaman zaman kızsam da, "iyi ki burada yaşıyorum" dedim bir kez daha...

12 Nisan 2010 Pazartesi

MG* Rapor I

Mehtap'lı Günler'in 1. haftası bitti. Rapor veriyorum:

  1. Genel olarak başarılı idi. Tek tük liste dışı oldu ki SAYILMAZ :))
  2. Spor süper gitti... Leslie ile 3 millik yürüyorum. 3 millik  videolarını değiştirerek yapıyorum. Bu hafta da 3 millik gidip, haftaya 4 milliklere geçmeyi düşünüyorum. Ayrıca akşamları da yatmadan önce bölgesel, özellikle de alt bölge çalışmalarına başladım. Yine Leslie'nin videosu ile veya kendi bildiğim hareketleri setler halinde tekrarlayarak yapıyorum bu çalışmayı. Nasıl etki ediyor vücuduma bilmiyorum ama bildiğim, psikolojime çok iyi geldiği...
  3. Bir diyetin olmazsa olmazı sıvı alımına gelince: çok iyi... 2 lt. su alımını tamamlamaya çalışıyorum. Su içmeyi çok sevmezdim aslında ama anladım ki; suyu  içtikçe içesi geliyormuş insanın... Bunun yanında; yeşil çay, metabolizma çayı, 5'li çay da bolcana tükettiğim sıvılardan...
2. hafta için kendime ve tüm diğer yolculuktaki arkadaşlara kolaylıklar...


*MG: Mehtaplı Günler

11 Nisan 2010 Pazar

duygular ve mantık arasında

 Hürriyet Gazetesi'nden Mehtap Erel'in yazısı... Çok hoşuma gitti, özellikle de son cümlesi! Anne tarafımın onayladığı ama eğitimci tarafımın "cık cık" dediği bir tespit! Keyifli yazının orjinali burada


Yetişkin olmayı başarmak


Yapmak zorunda olduğum en zor şey, yetişkin gibi davranmaya çalışmak. Canımı sıkan bir şeyle karşılaşınca bir bakıyorum, dokuz yaşında, saçları iki yandan örgülü, dizlerindeki yaralar kabuk bağlamış, hırçın bir kız çocuğu olduğum döneme dönmüşüm.

Zor bir çocuktum. Okuldan gelmişim, önlüğümü çıkardığım gibi koltuğa oturup Gırgır’ın yeni sayısını elime almışım. Konuşma balonlarını heceleyerek okumaya çalışıyorum. Annem arkadaşı ile çay içiyor:

Annem: İşte Emelcim, ondan gelemedik dün akşam. Evde olsak kesin gelecektik, biz de istiyorduk ama…

Ben: Emel Teyze annem yalan söylüyor, biz dün akşam evdeydik ama annem babama, “Boşver gitmeyelim” dedi.

Sonrasında gayet net hatırladığım şey, annemim henüz bitirmediğim Gırgır’ın yeni sayısını burup popoma popoma vurması. Ve benim buruşan Gırgır’ı elimle ütüleyip okumaya devam etmem. Zor bir çocuktum…

Atahan: Anne, Banu beni doğum gününe davet etmeyecekmiş. Seni çağırmıycam dedi bana. İçime oturdu anne…

Sarhan: Hah! Yandık şimdi! Oğlum söyleme annene şöyle şeyler yahu!

Ben: Bi saniye bi saniye, Sarhan sen bi sus iki dakka. Oğlum gel bakim yanıma. Şimdi yarın gidip Banu’ya diyorsun ki…

Sarhan: Mehtap karışma, çocuklar kendi aralarında hallederler.

Ben: Ben sana az evvel “SUS” derken hatırlıyorum kendimi. Yoksa rüya mıydı? Atahan yarın Banu’ya gidip diyorsun ki; “Annem bana süper bir doğum günü partisi yapacak ve ben kızlardan bir tek seni çağırmıycam. Ama Sertab onur konuğu olacak.”

Sarhan: Yazıklar olsun, eşek kadar kadınsın, küçücük çocuklarla uğraşıyorsun. Deme oğlum öyle bir şey. Ayıp ya!

Ben: Hadi ordan! Elin kızı benim çocuğumu dışlayınca ayıp değil, ben çocuğuma taktik verince mi ayıp? Sen beni dinle oğlum. Ben de bir zamanlar Banu’ydum. De ki “seni çağırmıycam çünkü saçların çok çirkin” de.

Sarhan: Psikopatsın sen! Deme oğlum öyle bir şey. Arkadaşın sana kızıp öyle demiştir. Sonra fikrini değiştirir.

Ben: Sarhan bak benle zıtlaşma, hırpalarım seni.

Sarhan: O zaman ben de seni anneme söylerim, o da seni hırpalar! Nasıl? Anlatayım mı anneme evde yemekler nasıl çöpe gidiyor, meyveler yenmediği için küfleniyor. Gelsin saatlerce konuşsun sana “oğlumun paraları çöpe gidiyor” diye. İster misin? Madem anneler çözüyor çocukların problemlerini…

Çocuk küçükken en büyük sıkıntısı, “sebzesini yedi mi, uykusunu aldı mı, kakasını yaptı mı?” olan anne, çocuğu altı yaşını geçtiği anda adaptasyon problemi yaşıyor. Çocuğun arkadaşları ile ilişkisi, grup içindeki yeri, dersleri derken bir bakıyorsun olay kontrolünden çıkmış. Ve senin gözünün içine baktığın yavrun, yan sınıftaki haşarı oğlandan tekme yemiş ya da en sevdiği arkadaşı artık onu sevmediğine karar vermiş. Yedi yaşındaki minik insan, morali bozuk bir şekilde eve geliyor. Sana sarılıp “anne” diyor, “içime oturdu”. Ve senin o noktada yetişkin olmayı başarman lazım. “Peki oğlum bu olan sana kendini nasıl hissettirdi?” falan... Hadi canım sen de!

9 Nisan 2010 Cuma

iyiyim

Dün geceki kötü deneyimden sonra sakin bir gün...

Mehtap'ın kahvaltıyı her gün farklı yapma önerisine istinaden, bugün;
  • "1 tatlı kaşığı (evde kaynattığım sütten elde ettiğimiz) kaymak,
  • 1 tatlı kaşığı keçiboynuzu pekmezi (tavsiye ederim: NİVAL marka keçiboynuzu pekmezi: süper ötesi... eskiden çocuklar ağzına sürmezdi, şimdi eve pekmez almaya yetiştiremiyoruz!)
  • 1 dilim ev yapımı çavdarlı, tam buğday unlu ekmek
  •  ve yeşil çay 
ile harika bir kahvaltı yaptım, keyiflendim.

Sabah Leslie'nin başka bir videosu ile spor yaptım.
"3 mile weight loss walk: kilo kaybı için 3 millik yürüyüş hafiften başlayıp tempo hızlanıyor 2.milinde diğer yürüşçülerden mary kay hareketleri yaptırıyor en hızlı bölümü 2.mil kilo vermek isteyenler,bu yürüyüşü yapabilirler." diyor açıklamasında... (ilk mil ısınma ve tempolu yürüyüş, 2.mil çok hızlı lower body ağırlıklı, 3. mil ise ellerde hafif ağırlıklarla daha çok upper body için)

Gerçekten, 2. mil çok hızlı... Mary Kay* süper. Kilolu haliyle bile çok dinamik.

  • not: "Walk Slim-Fast Start" ve "3 Mile Weight Loss Walk" videoları (ki Mary Kay de bunlarda yürüyor) ilk zamanlarda çekilen videolarmış. Dün tüm videolara şöyle bir bakıyordum... "Muscle Mile One" videosunu açtım,  Leslie'nin arkasındaki kadın tanıdık geliyor :))  ama acaba dedim.. Dikkatli bakınca, aynı uzun kol ve bacaklar ve beden duruşu ile O! Sonra  Leslie de tanıttı zaten, Mary Kay! Nasıl zayıflamış kadın ya... Neredeyse -ekrandan göründüğü kadarıyla- Leslie'nin beden ölçüsünde... Süper motive oldum! Başka şeyler de yapmıştır belki ama ben bu videoların çok işe yaradığına ve düzenli yapılırsa kesin sonuç getireceğine inandım.
Birazdan "Shortcuts Lower Body" videosu ile günü tamamlayacağım. Kendi adıma 100% söyleyebilirim ki; bir diyette spor, egzersiz yoksa, o diyet fiziksel olarak başarıya ulaşır gibi görünebilir ama ruhsal olarak asla!

Kısacası, dünün izleri silindi.  Bu acı tecrübenin önümüzdeki günlerde karşımıza çıkması muhtemel krizler için "caydırıcı" olarak rehber alınması dileğiyle...

iyi geceler...


bu neydi şimdi?

Elinde kolonya şişesi, şaşkın şaşkın oturuyor koltukta:

-bu neydi şimdi?


Tüm gün harika geçmiş, sabah-öğle-akşam-ara öğünler tam planladığı gibi, hatta daha iyi... Sıvı alımları, hareket durumları da süper. Akşam yemekten sonraki çay saati krizinde de vukuat yok, harika!

Günün sıradanlığını bozan tek olay, çocukların ne zamandır istediği "z.yağlı sarma".

Epeydir soruyorlar diye hep aklındaymış aslında... Bugün işten erken de gelince; içini yapmış, yapraklarını hazırlamış, akşam yemeğinden sonra da oturmuş sarmış. Aslında bu aşamada başlamış sakatlıklar ya, hadi neyse... Esas kuyruğun koptuğu zaman, sarmaların servis tabağına alındıkları zaman olmuş:
  • "o pişmiş mi, bu çatlamış kimse yemez, şunun yaprağının rengi nasıl da sarı, bu da kalem gibi..." derken 3-4 tane (yoksa 5-6 mı?) sarma götürmüş,
  • hatta sarmaya hazırlık aşamasında ve sararken de "tadı nasıl, tuzu ne âlem, çok mu diri?" şeklinde sıralanan sebeplerle de yarı çiğ haldeki içten tırtıklamış,
  • bu sebeple içi bayıldığından; "bastırmak için ne yesem?" diye düşünmüş, gözü fıstığa gitmiş ama fıstık yememek için, çekmecede bulduğu 1 avuç kadar "bayat" sarı leblebiyi götürmüş,
  • tüm bu faaliyetlerin üzerine, "+ -" hesabı yapıp, yediklerini nötrler diye bir umut 5'i bir yerde diye tabir edilen bitki çayından koca bir bardak içmiş,
  • arkasından Leslie'nin "shortcuts: lower body" videosundaki yer hareketlerini yaparken 30 dakikanın sonunda iyice karışan midesi daha fazla dayanamamış ve isyan etmiş,
  • midesinin, kendisine yapılan bu çöplük muamelesine haklı isyanı neticesindeki reaksiyonu ile rahatlamış ve fakat biraz da kafası karışmış...
Bu reaksiyonun tamamen "ben çöplük değilim!" tepkisi olduğuna, asla ve asla psikolojik bir durum olmadığına inanmak istiyor. Hatta inanıyor.

Buna rağmen, dün yazdığı tüm methiyeleri ve alkışları geri alıyor!


* * *

Aslında leblebiden sonra, kutudaki badem ezmeleri de bana bakıyordu ama büyük bir irade göstererek(!) yemedim! 2 kere kutunun yanına kadar gidip, sonra "Yarın sabahki kahvaltında tatlı var, o zamana sakla arzunu!" deyip kendime, uzaklaştım oradan...
O an başımda olan aklım, diğer zamanlarda nereye gitmişti bilmiyorum ve hâlâ soruyorum:

Sahi ya, "neydi bu şimdi?"...

7 Nisan 2010 Çarşamba

erken tebrik

Bugün yemediğim;

  • ikindi çayındaki, çiftlikten gelen "otlu börek",
  • akşam yemeğindeki "mis kokulu şehriyeli pilav",
  • gece çayının yanındaki "sütlü nuriye"

için kendime kocaman alkışşş...

ve;

  • sabah 45' leslie ile yürüdüğüm,
  • bugünkü yağmura rağmen; çarşı-ev-çarşı-ev arasındaki mekik dokumalarımda araba kullanmayıp, yürüdüğüm ve yaklaşık 45 dakika ekstra hareket ettiğim,
  • geceleri yatmadan en az 30' yer hareketleri yaptığım,

bitmedi;

  • sıvı alımına azami dikkat ettiğim, su şişem ile bütünleştiğim, bitki çaylarımı, metabolizma çayımı ihmal etmediğim,
  • ara öğünlerimi atlamadığım, dışarıda olsam bile "2-3 kayısı, birkaç badem ile ara öğün molası" verdiğim,

için de tebriklerimi sunuyorum kendime...

"Daha dur, 3 gün oldu" diye düşünülebilir ama -genellikle-diyetimdeki ilk 3 günün gidişatı, gelecek günlerin de habercisi olmuştur benim için. Bu sebeple, bu sefer tuttu diye bakıyorum olaya ve "alkışşşşşşşşşş" diyorum...

6 Nisan 2010 Salı

15 gün

Dün itibariyle 2 haftalık "Mehtap Programı"na başlamış bulunmaktayım.

Listede neler var, burada, "Önce Sağlık" etiketli yazılarda...

Ne yok veya nelere dikkat ediyorum, aşağıda:

  • İlk 15 gün bu listelere kayıtsız şartsız uymam gerekiyor. Hiç ama hiç kaçamak yok. Hiççç...
  • 3 ana ve 2 ara öğün var. Akşam yemeğinden sonra sadece yeşil çay veya bitki çayı veya su içiyorum. Bu benim için eziyet aslında. Ama neyse ki geçen haftaki detoksta bir parça alıştım bu duruma, şimdi de krize girmeden devam etmek için dua ediyorum...
  • Salatama sadece 1 tatlı kaşığı yağ koyma hakkım var. Limon, elma sirkesi veya nar ekşisi kullanabiliyorum (Günlük toplam yağ hakkım 2 yemek kaşığı imiş).
  • Hareket , hareket, hareket...
  • Bol sıvı: öncelikle 8-10 bardak su. Sonrasında makul ölçüde bitki çayları.
  • Tuz YOK VEYA ÇOK AZ.
  • Tatlı krizimin tutmamasını umuyorum ama tutarsa; 1 ara öğünde meyve yerine, 2 adet kayısı yiyebilirim sanırım...
  • Sebze yemekleri: ilk haftalarda, kisi basina 1 kasik yağ ile pişecek.. havuç, pancar, patates, bezelye, pirinç, bulgur eklenmeyecek.
  • Sebze olarak; "bruxel lahanasi ve cok olgun domates de yok" demiş Mehtap.
  • 3 hafta TARTILMAK YOK!
Sabır ve kuvvet diliyorum, bu yoldaki herkese...

5 Nisan 2010 Pazartesi

kendime rest çekiyorum

Bu sabah ilk işim, malum "ayın 4'ü rutini" için gecikmeli de olsa, tartıya çıkmak oldu.

Biraz korku vardı, yok diyemem.

Geçen ay "pas geçmiş" biri olarak, bu ay hiç olmazsa vicdanen iyi bir şeyler görmeli tartıda. Tamam dibe vuruşlar iyidir... Ama, bundan alacağı güçle yukarıya esaslı bir çıkış yapanlar için iyidir. Yoksa, her daim diplerde gezinirsen, boğulur gidersin.

Biz de kuvvetli bir çıkış yapamasak da, hepten de dipte olmadığımızı gösterdik: 96,3 kg.

Geçen ay pas demiştim ya, 98'i gösteriyordu ekran.

Dolayısıyla, -1,7 kg.

Çok değil belki ama az da değil... Yaptığım kaçamakları ben bilirim, bu yüzden güzel bir sonuç :))

. . .

Şimdi, bugünden itibaren ne yapacağıma karar vermem lazım.

Daha evvel de söylediğim gibi, Sevgili Mehtap'ın önerdiği program ile devam etmek istiyorum. Bunun kesintisiz olmasını da ayrıca arzu ediyorum. Yani bugünden başlayarak;
  • 5 Nisan-17 Mayıs arasında, 6 hafta kesintisiz yapmam lazım ilk bölüme ait listeleri,
  • sonra (isteğe bağlı) bir veya birkaç (hafta veya ay) koruma,
  • devamında metabolizma canlandırmak için, 3+1 haftalık listeler,
  • en sonunda da kalori hesabıyla, kontrollü serbestlik dönemi...

22-25 Nisan arasında muhtemel bir gezi sebebiyle, programın sekteye uğrama ihtimaline rağmen,

ertelemiyorum
ve bugün
Mehtap'ın 1. Hafta Listesi ile (15 günlük)
başlıyorum.
. . .
-Sabah evden çıkmadan metabolizma çayımı kaynattım, ev mis gibi tarçın ve karanfil koktu yine :)) Çeşit ekmekler ve diğer eksikler için de akşam alışverişe gidilecek.
-Yürüyüş aksatılmayacak.
-Su 2 lt. ve bol yeşil çay tüketilecek.
-Şu anda (ve bundan sonra da) bir arkadaşın doğumgünü sebebiyle masama gelen tabaktaki pasta ve kurabiyelerin tadına bile bakılmadan, arzu edenlere ikram edilecek.
-Gardroptaki tüm 48'ler kaldırılacak.(Atmayalım. İyi olanlar yıkanıp, ayrılıp belediyenin "Hayır Çarşısı"na bırakılabilir.)
-46 alt ve 44 üstlere yer açalım. (En kısa zamanda da şu alt beden üst beden farkını kapatma çalışmalarına başlayalım!)
-Sene sonu yemekleri ve mezuniyet partilerine kıyafet arayışları için şimdiden çarşı gezmeye başlayalım:)
-Saçıma da yaz için farklı bir şeyler yaptırmalı...

. . .

Neyse, kaptırdım gittim...

Kesiyorum!

Fazla konuştum. Aylardır sadece konuşuyorum zaten!

"Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" demiş eskiler... Bunun için de, siz yazdıklarıma bakmayın. Gelecek ay "tüm bu sözler yansımış mı kilo verme tablosuna?" buna bakın...

Değilse de, bir daha buraya uğrayıp zamanınızı harcamayın bence!

1 Nisan 2010 Perşembe

nisan


Şu saatlerde dışarıda "işte bahar" dedirten bir hava var. Kuş seslerine, bahçede ders yapan çocukların cıvıltısı karışıyor. Öğleden sonra güneşi odayı doldurmuş, sıcacık ama bunaltmıyor. Hele de nisan yağmurları başlayınca, değmeyin keyfime :))




* * *

Bugün detokstan sonraki ilk normal kahvaltımı yaptım. Canım uzun zamandır, ama epey uzun zamandır haşlanmış yumurta istiyordu ne hikmetse... Halbuki çok sevmem, midemi de rahatsız eder bazen. Ama bu isteğe kayıtsız kalmadım, "demek ki vücudum istiyor" dedim ve yedim. Hiç de dokunmadı.

Bazen gerçekten de vücut sinyal verebiliyor. Mesela -evde kendim yapmazdan evvel- yoğurt da çok sevmezdim. Meyveyi de öyle aman aman aramam. Fakat bazı günler canımın deli gibi yoğurt istediğini ve kaşık kaşık yediğimi veya koca bir meyve tabağını silip süpürdüğümü de bilirim.

Demek ki vücut kendi kendini temizlemeye programlı aslında. Yeter ki, verdiği sinyalleri dinlemesini bilelim...

* * *

Tartılmaya 3 gün kaldı.

Geçen ay "pas" demiştim. Bu ay öyle bir lüksüm yok. Takke düşecek, kel görünecek.

Neyse ki, son bir haftada şu detoksla biraz toparlanma sağlandı. Şimdi 3 gün dikkat etme modunda gidip -ki yarın 3 günlüğüne seyahate çıkacağım için, ne kadar dikkat edebilirim, bilmiyorum- tartı gününe en azından vicdanen rahat girmek niyetindeyim.

Sonrasında, yani 5'inden itibaren, yepisyeni bir azim ve kuvvetle burada olacağım. İnşallah!

İçinizin fıkır fıkır olduğu,
kiloların tıkır tıkır gittiği,
kıpır kıpır bir nisan diliyorum herkese...