20 Şubat 2010 Cumartesi

cumartesi

Ben ki bulutlu, kasvetli, yağdı yağacak havaları severim. Böyle olmasına rağmen, sabah işe gelirken içim daraldı resmen! Bunda biraz da kardeşimin arabada unuttuğu cd'nin payı var. Sabah kontağı çevirir çevirmez arabayı dolduran müthiş ezgi ve o harika yorumla işe gelene kadar mest olmuş vaziyetteydim...

Aslında bugün çok da işim olmamasına rağmen, bilmem neden, işyerinde olmak istedim. Sabahtan yapacaklarımı hallettim, sonra da başladım bloglararasında gezintiye... Bunu çok yapamıyorum, çünkü başlayınca içinden çıkamıyorum. Her girdiğim yeni blog beni bir başka bloga yönlendiriyor, derken sayfanın üstünde "yeni sekmede aç" komutuyla dizilmiş sıra sıra blog güzelleri, oku oku bitmez! Şimdi de aynısı oldu. Saat nasıl geçmiş, anlamadan tükettim zamanı, çıkmadan "2 satır da kendi bloguma yazayım" dedim...

Ne kadar şanslıyız! Bilmek, öğrenmek isteyen için nasıl da nimet şu internet. Ucu yok, bucağı yok. Ama seçici olmak, hele de çocukları doğru yönlendirebilmek ve denetlemek çok önemli. Her ne kadar bilgisayar ve internet "oyun" demekse de çoğu için (benimkiler de dâhil), zamanla yerleşecektir doğru ve yerinde kullanma bilinci...

... ve bloglar! Ayrı ayrı dünyalar, insanın içine çekildiği... Bazıları nasıl da sıcak! Gidip kapıyı çalsam, yabancılık çekmeyeceğim bir yer olarak imgeleniyor zihnimde... Öyle içten! Kim sıkmışsa canını, gidip beraber hesap sormak geliyor ya içimden, sonra duruyorum. Acaba "oynayan, -miş gibi yapan"lar da yok mudur? Kesin vardır. Ama sezgilerime güveniyorum ve "ben zaten onları okumam ki" diye omuzuma vurarak teskin ediyorum kendimi.

Zaten "aldatan kendini aldatır" her zaman, "benim burada 15 ocaktan beri kendime yaptığım gibi..." diyerek keskin bir dönüş yapayım kendime doğru (bkz. bir önceki yazı).

Acaba bir süre "diyet, rejim, spor, vs." konularında yazmasam mı? Bu blogun varoluş sebebiyle çok çelişkili bir düşünce. Yani "ben bir süre yazmasam mı?" demek bu aslında ki, onu da düşünmedim değil. Ama her gidişim, ardından uzun süreli bir çöküş dönemi, sonra toparlanıp yuvaya dönüş ile nihayet bulmuştu... Bu sefer çöküntü falan yaşamak niyetinde değilim de "yapmak istedikçe yapamamak" ve "kendini kandırmak" moral bozuyor. Demek ki bir türlü hazır olamadım, giremedim o moda!

Kısacası bahane çoooook... İstemediğin kadar! Ama bizi ilgilendiren maalesef Hatice değil. Neticeye bakarız biz!
11 gün sonra çıkacağın tartıda yaşayacağın şok ve o anda gireceğin depresif mod, yukarıda bahsettiğin "ay hazır değilim galiba, giremedim ben o moda bir türlü" laflarını yedirecektir sana, umuyor ve diliyorummm!

ŞIMARIK!



hamiş: bu yazı hafta sonu için "öylesine bir yazı" olacaktı ama kendime "fırça" ile sonlandı.
yazı bitti, okudum, tuhaf oldum, utandum, yanaklarım kızardı, içimi ateş bastı! silmek istedim ama "cıs" dedi içimdeki... "4 mart'da gel, tekrar oku bu yazıyı, altına da "hamiş2" diye not düş hislerine ait..." diye de devam etti... o yüzden kalıyor böyle! kimseye iltimas yok, herkes hakettiğini yaşar, hakettiğini işitir :(