6 Mart 2010 Cumartesi

anlatamıyorum...

Ruhumun dinginliğe ihtiyacı var.

Bu ara, çok koşturuyorum. Ne cumartesim var ne pazarım... Bu tempoda "sadece benim olan" zaman ise, YOK!

Hata, biliyorum...

Dur! demek vakti geldi.

Başağrılarımın artışını bunun göstergesi olarak alıyorum. Sabaha doğru uyandığımda, başım çatlıyordu. Şimdi hafiflemiş durumda ama biraz sonra zonklamaya başlamayacak diyemem... Geliyor, yokluyor, gidiyor!

İş yerimdeyim bugün de. Çalan telefona yetişemedim demin. Annemmiş arayan. Hemen geri döndüm. "Neredesin, araban yok?" dedi. "Sesi biraz kızgın mıydı, bana mı öyle geliyor?" dedim kendi kendime... "Okuldayım anne" dedim...

-"Bugün cumartesi kızım"
-"..."
-"Neyse... Marketten dönüyordum da uğrayıp göreyim, demiştim... Tamam, hadi bak işine!!!"
-"Tamam anne, sağol."

Evet, sesi kızgın!

Haksız mı? Değil.

Bir haftadır görmedim, özlemiş belli. Ben de özledim.

Mazeret kabul edilmez! Evet, ama...


  • Sabah 8.30 akşam 18.00 mesai.

  • Saat 18.00'den sonrası, o saatten sonra eve gelip yapılanlar, klasik "çalışan kadın rutinleri"... Anlatmaya gerek yok aslında, yaşayan bilir... Önce yemek faslı, sonra çocukların dersi ve diğer ihtiyaçları, sonra rutin meyve&çay, vs. servisleri, sonra acil ev işleri, sonra ertesi günün yemeğine dair hazırlık, sonra ertesi güne hazırlanacak yazılar, sonra...


  • Bu arada bir fırsat bulunursa; anne& kayınvalide ziyareti, diğer eş-dostun ise telefonla hatırlarını sorma...

Annem kızmış bana, haklı. Bu hafta da, her zamanki gibi, her gün telefonla konuştuk ama gidip göremedim, O da gelmedi.

"Vakit ayırmam lazımdı" dedim içimden.

Telafisi olmayan kayıplar bunlar.

Evet ama, ben kime kızsam?

O'nun telefonuna yetişemediğim gibi, hayata da yetişemiyorum bu aralar. Bir taraf yarım, bir taraf mutsuz hep. Olayın "ben" tarafı ise hepten yok! Kimse farkında değil.

Bu kadar uğraşma, koşturmada; olayın hem öznesi, hem nesnesi olmak istiyorum biraz da... Yani kendim için de bir şeyler yapmak, aylak aylak dolaşmak mesela, sahilde yürüyüşe çıkmak, sinema veya tiyatroya gitmek tek başıma... Sabahtan akşama kadar battaniyeme sarılıp, yumuşacık koltuğuma gömülmek ve o ne zamandır başlayamadığım kitabımı ara vermeden okuyup, bitirmek... Bir kursa kaydolsam mesela... Ne zamandır "hobim" dediğim bir şeyle uğraşmıyorum, farkında mıyım? Veya -üniversitede 2 sene öğrettikleri ama hafızamda sadece bir kaç kalıp cümle kalan- İtalyanca öğrenmeye devam etsem...


Geç kalıyorum hayata ve bu geçen zamanın telafisi yok, biliyorum.

Biliyorum da, önce "kendime anlatamıyorum"...