16 Mart 2010 Salı

kararlı duruşun tepetaklak oluşu

Gece saat 01 suları... Zil çalıyor. Evin ufaklığı çoktan uyumuş ama büyükler uyumamış, beklemişler. 1 haftadır iş gezisinde olan babayı karşılıyorlar anneyle beraber.

Baba kapıdan girince bir sevinç dalgası. Sarmaş dolaş olunuyor. Babanın sırtından ter çıkmış, koca bir valiz ve küçük el çantaları içine sığdırabildiğini getirmiş Antep'ten... Sığdıramadıklarını da kargoya vermiş, "1-2 güne gelir" diyor.

Üstünü değiştirmeden, başlıyor çantaları açmaya. Çocuklar babanın başında, anne de çantalardan çıkacaklar karşısında takınacağı, takınması gereken tavrın provasını yapıyor. Kesin kararlı olursa, bu sınavdan alnının akıyla çıkacak. Evet, kararlı olmalı!

Antep'den ne alınır, ne getirilir?

Cevap çoook geniş bir kapsama alanına sahip olsa da, uçakla getirilecek şeyler sınırlı muhakkak ki:

Baharatlar, fıstık, kâhke çeşitleri, zahter, baklava... Bir de lahmacun!!!

Saat 01.30'a yaklaşırken, lahmacun kutusu açılıyor.

"oğlum, bekleyin de ısıtayım bari" lafını duymuyorlar bile...

O arada baba İmam Çağdaş'ın özel kare baklavasının kutusunu açıp, anneye ikram etmekle meşgul.

"Yoo, yiyemem... Çok ciddiyim, yemeyeceğim. Yani en azından bu saatte yemeyeyimmm..."

Babanın surat asılıyor! Tüm yorgunluğuna rağmen, o saatteki şaşırtan yüksek enerjisi bitiyor sanki!

Babanın boğazından geçmemiş, ailesi olmadan. Baklava bile 1 kere yemiş, ikram ettikleri için geri çeviremediğinden. Ailesiyle beraber olsun, beraber yiyelim diye beklemiş... Tüm bu duygu yoğunluğu, vicdan durumlarına daha fazla dayanılabilir mi?

Gecenin bir buçuğu... 1,5 lahmacun, 2 baklava, 1 de kahke.

Bunların üstüne de, "rejimin üzerine niyetine" soğuk su!

not:
Soğuk hali bile süperdi lahmacunun ki; bir de yerinde, sıcak sıcak yense ne olur kimbilir. Karar verdik, kargo ile isteyeceğiz bundan böyle lahmacunu, baklavayı. Çünkü "bu baklavaysa, bizim burada yediğimiz ne?" diyor insan...
Adresleri daha sonra paylaşacağım...